Bolu Abant’ta ne yiyeceğinizi düşünüyorsanız işte size Bolu mutfağından birkaç öneri:. Abant’ın ormanlarında gezintiye çıktığınız vakit göl manzarasının ve yeşilin ilgi çekici doğası karşısında iyi bir tatilin keyfini çıkartırken Bolu’nun mutfağı sizi yarı yolda bırakmayacak.
Benekli Alabalık
Bolu/Abant Gölü’ne yolunuz düştüğünde yemek planınızda ilk sıraya yazabileceğiz isim Abant’ta buraya özgü Kırmızı Benekli Alabalık yemek olacak. Göl kenarındaki restoranlarının menüsünde klasikleşmiş seçenek olarak, isterseniz ızgarada, isterseniz kiremitte üzerine kaşar rendelenmiş biçimde alabalığınızı sipariş edebilirsiniz.
Göl Kenarında Sucuk Ekmek
Piknik aktivitelerinin alışılmış yemeğidir. Lakin göl çevresindeki gezintinizden sonra Abant Gölünün manzarası karşında yediğiniz sucuk-ekmek öncekilerine hiç benzemeyecek.
Abant Kebabı
Abant Kebabı, bostan patlıcanının içerisine sotelik kuşbaşı et, doğranmış mantar, soğan, biber ve en son üzerine rendelenmiş taze kaşar ile fırına verilerek yapılıyor. Bu lezzeti mutlaka adına festival düzenlenen hünerli Bolu’lu ustaların mutfağından tatmalısınız.
Kuzugöbeği Mantarı Dolması
Bolu ormanları sebebi ile zengin mantar çeşitliliğine sahiptir. Bu yüzden Bolu’nun yöresel yemeklerine girmiştir. Bunlardan bir tanesi de kuzugöbeği mantarıdır. İsmini çok duymamakla birlikte ihraç ürünü olan bir mantar türüdür. Kuzugöbeği Mantarının dolması için öncelikle iri olanları seçilerek iyice temizlenir ardından sapları kesilerek önceden hazırlanmış içler mantara doldurulur. Kuzugöbeği Dolmasını buharda veya pilav üstü pişirmek mümkündür.
Kanlıca Mantarı
Kanlıca Mantarı, Batı Karadeniz ve özellikle Bolu da yetişen mantar, Çam mantarı, Melki mantarı ve Çintar mantarı olarak da bilinmektedir. Gölgelik yerlerde yetişenler sarı-turuncu olmakla birlikte çamlık alanlarda yetişenlerin rengi daha koyu olarak görülmektedir. Yoğunluklu olarak Bolu bölgesinde yetişen Kanlıca Mantarı ziyaretçiler tarafından genellikle yağda kızartılarak veya ızgarada pişirilerek yenmesi tercih edilir.
Kartalkaya Kebabı
Bolu mutfağına özgü bir başka kebap da Kartalkaya Kebabı’dır. Milföy hamuruna kase şekli verilerek fırında 25 dk. pişirildikten sonra, öncesinden tereyağında kavrulmuş kuzu kuşbaşı et, arpacık soğanı, havuç, kabak içine koyularak sıcak servis yapılır.
11 Eylül 2017 Pazartesi
Bozburun Tatilinde Gezilecek Yerler Mutlak Yapılması Gerekenler
Bozburun Koyunu çevreleyen tepeler burayı güvenli bir liman yaparken, koy’un içerisinde bulunan Yeşil Ada buraya bir göl havası katmakta. Ayırca belde ismini çevresindeki tepelerin renginden almıştır.Bozburun, Marmaris’in son derece sakin bir beldesi, adeta sessizliğin sesini dinleyeceğiniz bir yer.
Tekne Turları
Sakin bir tatil geçirmek isteyen ziyaretçiler, Marmaris’in gürültüden uzak bu beldesini tercih edebilirler. Bozburun’a gelenler buradaki butik otellerde kalabilir; mütevazi beldenin sakin sokaklarında gezintiye çıkabilir; veya bölgenin akvaryum gibi berrak olan koylarına tekne turları ile yolculuk yapabilirler.
Gulet Atölyeleri ve Festivali
Bozburun’un balıkçılık ile uğraşan sakinlerinin beldeyi Türkiye’ye ve Dünya’ya duyurmasını sağlayan ise Gulet tipi teknelerin yapımı ile uğraşmalarıdır. 2009 yılında Denizcilik Müsteşarlığı aldığı karar ile yürürlüğe giren “Tersanelerde Yasal İzin” i, atölyelerin birçoğunun kapanmasına sebep olmasına rağmen faal durumda olan üç Gulet atölyesi İngiltere, Almanya, Hollanda ve Belçika ‘dan gelen siparişlere yanıt vermeye devam ediyor. Eğer Sonbahar dönemi yolunuz Bozburun’a düştüyse her sene Ekim ayında düzenlenen Gulet Festivali‘ne düzenlenmektedir.
Tarihi Batıklar
Bozburun, antik dönemlerinden bu yana deniz ticareti yapan medeniyetlerin geçiş rotasında bulunmuştur. Yapılan su altı arkeolojik çalışmalarda tanrıça heykeli, Fatımi ticaret gemisi batığı gibi bir çok tarihi bulguları gün yüzüne çıkarılarak Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinde ziyaretçilere sergileniyor.
Tekne Turları
Sakin bir tatil geçirmek isteyen ziyaretçiler, Marmaris’in gürültüden uzak bu beldesini tercih edebilirler. Bozburun’a gelenler buradaki butik otellerde kalabilir; mütevazi beldenin sakin sokaklarında gezintiye çıkabilir; veya bölgenin akvaryum gibi berrak olan koylarına tekne turları ile yolculuk yapabilirler.
Gulet Atölyeleri ve Festivali
Bozburun’un balıkçılık ile uğraşan sakinlerinin beldeyi Türkiye’ye ve Dünya’ya duyurmasını sağlayan ise Gulet tipi teknelerin yapımı ile uğraşmalarıdır. 2009 yılında Denizcilik Müsteşarlığı aldığı karar ile yürürlüğe giren “Tersanelerde Yasal İzin” i, atölyelerin birçoğunun kapanmasına sebep olmasına rağmen faal durumda olan üç Gulet atölyesi İngiltere, Almanya, Hollanda ve Belçika ‘dan gelen siparişlere yanıt vermeye devam ediyor. Eğer Sonbahar dönemi yolunuz Bozburun’a düştüyse her sene Ekim ayında düzenlenen Gulet Festivali‘ne düzenlenmektedir.
Tarihi Batıklar
Bozburun, antik dönemlerinden bu yana deniz ticareti yapan medeniyetlerin geçiş rotasında bulunmuştur. Yapılan su altı arkeolojik çalışmalarda tanrıça heykeli, Fatımi ticaret gemisi batığı gibi bir çok tarihi bulguları gün yüzüne çıkarılarak Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinde ziyaretçilere sergileniyor.
Bozcaada Tatilinde Nerede Neyi Yemeliyiz Yöresel Yemekleri
Bozcaada karın tokluğumuz için elinden geleni ardına bırakmamış. Yöresel yemeklerinden ziyade tatlı krizlerine tutulabilecekleri bile unutmamış da sokağın başından sonuna kadar enfes kokulara gebe kalan kurabiyeleriyle adayı şenlendirmiş. Bakalım Bozcaada’da bizi ne tür yiyecekler bekliyor.
Damla Sakızlı Kurabiye
Yöresel yemeklerin başını bir kurabiye çeker mi demeyin. Adanın en meşhuru damla sakızı olunca, kurabiye de listemizin başında bize göz kırpıyor. Damağınızda bıraktığı lezzet inanın bu kurabiyeyi bir daha ne zaman yiyebilirim sorusuna sebebiyet veriyor.
Özellikle Rum mahallesinde yer alan Çiçek Fırın,150 yıllık bir geleneği layıkıyla yerine getiriyor. Eski zamanlarda adada yaşayan Rum halkı sadece özel misafirlerinin huzuruna çıkardığı kurabiyeleri, yerinde yedikten sonra bize de sevdiklerimize götürmek boyun borcu oluyor.Bu fırını nerede bulabilirim derseniz ise yol haritası size yardımcı olacaktır.
Damla Sakızlı Türk Kahvesi – Patlıcanlı Börek
Damla sakızı adanın her yerinde şöhretini devam ettiriyor. Eğer karnınız tok ise damla sakızlı Türk kahvesi yanına bir de sakızlı muhallebi söyleyin yok ben yol yorgunuyum karnım aç derseniz de sabahın erken saatleri adaya varmışsanız eğer fırından yeni çıkmış patlıcanlı böreğini kesinlikle denemelisiniz.
Deniz Ürünleri
Kıyı şeridinde yer alan tüm yerlerde deniz mahsulleri ön plandadır. Ancak burası bir adaysa, yediğiniz balık bile başka bir lezzete bürünüyor manzaranın katkısı ile. Balık siparişinizden önce masaya gelen Girit ezme, biber boranisi, köpoğlu, patlıcan ezme ve peynir ezmesi bile aslında sizi doyuracak cinsten ama üzerine gelen balıkta harika bir final yapıyor.
Gelincik Reçeli – Gelincik Şerbeti
Bozcaada’nın her yerinde karşımıza çıkan gelinciği, yöre halkı değerlendirmiş. Gelincik çiçeğini kullanarak reçel ve şerbet yapmış da bunu Türkiye içerisinde kendi yöresinde meşhur yapmış. Eğer farklı tatlara açıksanız, kahvaltıların içerisinde yer alan reçeli ve sıcak yaz günlerinde serinlemek için şerbeti muhakkak denemelisiniz.
Rum Lezzetleri
Adaya geldiğinizde yemeniz gereken bir diğer lezzet ise Rum yemekleri. Bunu standartların üzerinde sağlayan bir mekanı önermeden geçemeyeceğiz. Adanın hiçbir restoranında bulamayacağınız türden lezzetlerin yer aldığı Nevreste Abla gelenlere Rum böreği, pazıda keçi peyniri, pazıda levrek ve deniz mahsüllü kapya biberleri ile büyülemeye daha ilk dakikalardan başlıyor.
Pizza
Adada bulunan ve bu konuda İtalyan eğitimi almış birkaç pizza ustası, büyük şehirlerde bile bulamayacağınız bir kalitede enfes lezzetli pizzalar hazırlıyor. İnce ve çıtır çıtır bir hamura sahip olan pizzaların çeşitlendirilmesi yiyenlerin kendi damak zevklerine göre çeşitlenebiliyor. İster pizzanızı klasik alın isterseniz şefin tavsiyesiyle yeni bir lezzete kapılarınızı aralayın, muhakkak pizzaların tadına bakmanızı öneriyoruz.
Şarap
Adaya gelinir de şaraplarından içilmeden dönülür peki? Adanın lezzetli üzüm bağlarından elde edilen üzümler kaliteli şarapların var olmasını sağlamış. Akşamüstü yemeğini yanında söyleyeceğiniz şarap ile yemeğinizi taçlandırabilir ya da şehrinize dönerken bu lezzeti yanınızda götürmek için satın alabilirsiniz.Her yöreye gittiğimizde muhakkak oraya özgü olan yemeklerin tadına bakmak istiyoruz. Evet gördüğümüz yerler ruhumuzu doyurmaya yetiyor ancak karın tokluğu olmayınca da insanın gezmeye mecali kalmıyor.
Damla Sakızlı Kurabiye
Yöresel yemeklerin başını bir kurabiye çeker mi demeyin. Adanın en meşhuru damla sakızı olunca, kurabiye de listemizin başında bize göz kırpıyor. Damağınızda bıraktığı lezzet inanın bu kurabiyeyi bir daha ne zaman yiyebilirim sorusuna sebebiyet veriyor.
Özellikle Rum mahallesinde yer alan Çiçek Fırın,150 yıllık bir geleneği layıkıyla yerine getiriyor. Eski zamanlarda adada yaşayan Rum halkı sadece özel misafirlerinin huzuruna çıkardığı kurabiyeleri, yerinde yedikten sonra bize de sevdiklerimize götürmek boyun borcu oluyor.Bu fırını nerede bulabilirim derseniz ise yol haritası size yardımcı olacaktır.
Damla Sakızlı Türk Kahvesi – Patlıcanlı Börek
Damla sakızı adanın her yerinde şöhretini devam ettiriyor. Eğer karnınız tok ise damla sakızlı Türk kahvesi yanına bir de sakızlı muhallebi söyleyin yok ben yol yorgunuyum karnım aç derseniz de sabahın erken saatleri adaya varmışsanız eğer fırından yeni çıkmış patlıcanlı böreğini kesinlikle denemelisiniz.
Deniz Ürünleri
Kıyı şeridinde yer alan tüm yerlerde deniz mahsulleri ön plandadır. Ancak burası bir adaysa, yediğiniz balık bile başka bir lezzete bürünüyor manzaranın katkısı ile. Balık siparişinizden önce masaya gelen Girit ezme, biber boranisi, köpoğlu, patlıcan ezme ve peynir ezmesi bile aslında sizi doyuracak cinsten ama üzerine gelen balıkta harika bir final yapıyor.
Gelincik Reçeli – Gelincik Şerbeti
Bozcaada’nın her yerinde karşımıza çıkan gelinciği, yöre halkı değerlendirmiş. Gelincik çiçeğini kullanarak reçel ve şerbet yapmış da bunu Türkiye içerisinde kendi yöresinde meşhur yapmış. Eğer farklı tatlara açıksanız, kahvaltıların içerisinde yer alan reçeli ve sıcak yaz günlerinde serinlemek için şerbeti muhakkak denemelisiniz.
Rum Lezzetleri
Adaya geldiğinizde yemeniz gereken bir diğer lezzet ise Rum yemekleri. Bunu standartların üzerinde sağlayan bir mekanı önermeden geçemeyeceğiz. Adanın hiçbir restoranında bulamayacağınız türden lezzetlerin yer aldığı Nevreste Abla gelenlere Rum böreği, pazıda keçi peyniri, pazıda levrek ve deniz mahsüllü kapya biberleri ile büyülemeye daha ilk dakikalardan başlıyor.
Pizza
Adada bulunan ve bu konuda İtalyan eğitimi almış birkaç pizza ustası, büyük şehirlerde bile bulamayacağınız bir kalitede enfes lezzetli pizzalar hazırlıyor. İnce ve çıtır çıtır bir hamura sahip olan pizzaların çeşitlendirilmesi yiyenlerin kendi damak zevklerine göre çeşitlenebiliyor. İster pizzanızı klasik alın isterseniz şefin tavsiyesiyle yeni bir lezzete kapılarınızı aralayın, muhakkak pizzaların tadına bakmanızı öneriyoruz.
Şarap
Adaya gelinir de şaraplarından içilmeden dönülür peki? Adanın lezzetli üzüm bağlarından elde edilen üzümler kaliteli şarapların var olmasını sağlamış. Akşamüstü yemeğini yanında söyleyeceğiniz şarap ile yemeğinizi taçlandırabilir ya da şehrinize dönerken bu lezzeti yanınızda götürmek için satın alabilirsiniz.Her yöreye gittiğimizde muhakkak oraya özgü olan yemeklerin tadına bakmak istiyoruz. Evet gördüğümüz yerler ruhumuzu doyurmaya yetiyor ancak karın tokluğu olmayınca da insanın gezmeye mecali kalmıyor.
30 Ağustos 2017 Çarşamba
Hollanda Amsterdam'da Mutlak Gezilecek Yerler
Çoğu kişi Hollanda’yı düşündüğünde aklına Amsterdam’daki gece hayatı, kahve dükkanları ve laleler gelir. Fakat ülkede çok daha fazlası mevcut. Arnavut kaldırımlı şehir yolları, su kanalları, güzel ve geniş tarım arazileri, ikonik yel değirmenleri ve hoş plajları var. Turistlerin büyük bir kısmı Amsterdam’daki partilere katılıp ülkeden ayrılıyor. Neler kaçırdıklarının farkında değiller. Şehirden uzaklaşıp keşfedilecek etkileyici yerler görmek iyi olmaz mı? Nisan ve Mayıs dönemlerinde Utrecht’teki laleler insanın içini açıyor.
Ne Kadar Ödersin?
Konaklama: Pansiyonlar genellikle günlük 15-30 Euro arasında değişiyor. Amsterdam’daki en popüler pansiyonlar 45 Euro. Hostellerdeki özel çift kişilik odaların gecelik fiyatı 60-80 Euro’ya denk geliyor. Özel banyolu Wi-Fi hizmeti olan otellerin ücreti 50-60 Euro arası. Amsterdam’da kalacaksanız ve yoğun bir dönemse gecelik fiyatlandırma artıyor.
Yemek: Hollanda yiyecekleriyle ünlü değil ama iyi şeyler var. Poffertjes (pudra şekeri ile servis edilen kabarık minik krepler), gouda ve edam peynirleri, patat (özel küp patates) ve stroopwafels denediğinizden emin olun. Fast food gibi ucuz yemekler Maoz ve Walk to Wok’ta 10 Euro. Restoran yemekleri ise içecek dahil 15-25 Euro. Yemeğinizi kendiniz pişirecekseniz 40-50 Euro’luk bir bütçe sizi 1 hafta götürecektir. En ucuz Hollanda yemekleri (Febo gibi) 5-10 Euro arası gidiyor.
Ulaşım: Tren biletleri ucuz. Uzun mesafe en fazla 30, en kısa mesafe 5 Euro civarında. Örneğin Amsterdam’dan Rotterdam’a tren ile gidiş 26 Euro ve 40 dakika sürüyor. Ülke çok düz olduğu için bisikletin ulaşım ağındaki payı büyük. Günde 10 Euro’ya bisiklet kiralayıp istediğiniz gibi gezebilirsiniz. Şehir içinde trenler, tramvaylar ve otobüsler tek yönlü bir yolculuk için yaklaşık 3 Euro. Taksilerden kesinlikle uzak durun. En pahalı ulaşım taksilerde.
Aktiviteler: Müzelere giriş yaklaşık 20 Euro. Kiliselere giriş ücretsiz. Kanal turu için tekne kirası 24 Euro. Rotterdam’daki liman turu için 12 Euro ödersiniz.
Önerdiğimiz Günlük Bütçe: Sadece konaklama, yemek gibi temel ihtiyaçları en uygundan hesaplarsak 45-60 Euro günlük harcayacağınız miktar.
Tasarruf Yapmanın Yolları
Gereksiz Harcama Yapma: Bir kafede veya restoranda uzun süre oturmak için sürekli sipariş vermeye gerek yok. Kimse size imalı imalı bakmıyor. Özellikle kahve dükkanlarındaki şirin hediyelikler gözünüzü boyamasın. Fiyatları bir hayli fazla.
Müze Kartı Al: Bol vaktiniz varsa müze kartı iyi bir tasarruf sağlıyor. Bütün müzelere 60 Euro karşılığı girebilirsiniz. Sadece Amsterdam’da 32 müze var.
Pedal Çevir: Bisiklet en ucuz ulaşım şekli. Günde sadece birkaç dolara bisiklet kiralayabilirsiniz. Coğrafi yapı düz olduğu için zorlanmadan her yere gidebilirsiniz.
Ücretsiz Festivaller: Yaz boyunca herkes dışarıya çıkıyor. Bir ücretsiz konser, festival ve gösteriye katılabilirsiniz. Sevdiğiniz sanatçıları yerel bir etkinlik kapsamında izlemenin keyfi güzel olacaktır.
En İyi Yemeği Arama: Hollanda yemekte iddialı bir yer değil. Daha önce de söylemiştik. Dolayısıyla kendinize bir sürü sandviç hazırlayıp yollara düşebilirsiniz.
Neden Hollanda’ya Gitmeli?
Amsterdam’ı Gör: Ülkedeki turizmin başkenti olan Amsterdam deli olduğu kadar güzel ve sakin. Ünlü kanallar, tarihi evler, tonlarca park, müze, sanat, kahveciler… Amsterdam kesinlikle dünyanın en iyi şehirlerinden.
Kanal Turları: Amsterdam veya başka bir şehir olsun, kanal turlarını görmemezlikten gelmeyin. Kusursuz yapısı olan Hollanda kanalları hayatın ayrılmaz bir parçası. Kanal turu yapmadan Hollanda’yı anlayamazsınız.
Rotterdam’ı Keşfet: Rotterdam dünyanın en yoğun nakliye limanlarından biri. Amsterdam’ın gayretli rakibi olan Rotterdam, Amsterdam gibi tüm dikkati üstüne çekemeyebilir ama iyi dükkanları ve harika mimarisiyle ünlü. Bazıları Hollanda’ya gidip Rotterdam’a bakmıyor. Siz gözden kaçırmayın.
Tarihi Haarlem: Zengin ve ünlülerin eski, birinci sınıf evlerini gezin. Bu şehir Amsterdan’dan kısa bir bisiklet yolculuğu mesafesinde. Burada yapılacak şeyler arasında pazarları görmek, merkezi kilisenin olağanüstü motifleri karşısında donup kalmak var. Gürültülü Amsterdam’dan uzaklaşmak için de iyi bir alternatif.
Güzel Leiden: Amsterdam yakınlarındaki bu küçük kasaba tarihi bir öneme sahip. Amerika’ya yapılan keşifler sonra, yeni dünyaya gidenler buradan hareket etti. 17. yüzyıl binaları ve parkları ile dolu. Küçük müzeyi de gelmişken bir görün.
Yel Değirmenleri: Edam’da yel değirmenleri, tarım arazileri ve ünlü Hollandalı peynirin ismini aldığı şiirsel evler bulunuyor. Özenli bir kasaba olduğu hemen belli oluyor. Burada yemek yiyebilirsiniz. Katkısız Hollanda lezzetlerini güvenle tadın.
Çiçek Bahçesi: Keukenhof’ta 32 hektarlık muhteşem bitkilerle donatılmış dünyanın en büyük çiçek bahçesi var. Bu bahçe her yıl mart ve mayıs ayları arasında ziyarete açılıyor. Hollanda’yı resmetmek isterseniz daha iyi bir yer olamaz.
Daha Fazla Pedal: Hollanda iki tekerlekli taşımacılığa adanmış yollardan oluşuyor. 20 bin kilometrelik bisiklet yolu bir maceraya açılan kapı gibi. Ülkenin tüm güzelliklerini bisiklet üstünde görebilirsiniz.
Ölümsüz Van Gogh: 1973’te açılan Van Gogh Müzesi’nde 500’den fazla orjinal eser sergileniyor. Eserlerin hikayesini de en doğru şekilde öğreniyorsunuz. Ziyaret ücreti 17 Euro. Çok yoğun olduğu için online rezervasyon yaptırmayı unutmayın.
Hollanda’ya en ekonomik şekilde uçmak için Amsterdam uçak biletlerini inceleyin. Portakalların diğer yazıları için buraya tıkla.
Ne Kadar Ödersin?
Konaklama: Pansiyonlar genellikle günlük 15-30 Euro arasında değişiyor. Amsterdam’daki en popüler pansiyonlar 45 Euro. Hostellerdeki özel çift kişilik odaların gecelik fiyatı 60-80 Euro’ya denk geliyor. Özel banyolu Wi-Fi hizmeti olan otellerin ücreti 50-60 Euro arası. Amsterdam’da kalacaksanız ve yoğun bir dönemse gecelik fiyatlandırma artıyor.
Yemek: Hollanda yiyecekleriyle ünlü değil ama iyi şeyler var. Poffertjes (pudra şekeri ile servis edilen kabarık minik krepler), gouda ve edam peynirleri, patat (özel küp patates) ve stroopwafels denediğinizden emin olun. Fast food gibi ucuz yemekler Maoz ve Walk to Wok’ta 10 Euro. Restoran yemekleri ise içecek dahil 15-25 Euro. Yemeğinizi kendiniz pişirecekseniz 40-50 Euro’luk bir bütçe sizi 1 hafta götürecektir. En ucuz Hollanda yemekleri (Febo gibi) 5-10 Euro arası gidiyor.
Ulaşım: Tren biletleri ucuz. Uzun mesafe en fazla 30, en kısa mesafe 5 Euro civarında. Örneğin Amsterdam’dan Rotterdam’a tren ile gidiş 26 Euro ve 40 dakika sürüyor. Ülke çok düz olduğu için bisikletin ulaşım ağındaki payı büyük. Günde 10 Euro’ya bisiklet kiralayıp istediğiniz gibi gezebilirsiniz. Şehir içinde trenler, tramvaylar ve otobüsler tek yönlü bir yolculuk için yaklaşık 3 Euro. Taksilerden kesinlikle uzak durun. En pahalı ulaşım taksilerde.
Aktiviteler: Müzelere giriş yaklaşık 20 Euro. Kiliselere giriş ücretsiz. Kanal turu için tekne kirası 24 Euro. Rotterdam’daki liman turu için 12 Euro ödersiniz.
Önerdiğimiz Günlük Bütçe: Sadece konaklama, yemek gibi temel ihtiyaçları en uygundan hesaplarsak 45-60 Euro günlük harcayacağınız miktar.
Tasarruf Yapmanın Yolları
Gereksiz Harcama Yapma: Bir kafede veya restoranda uzun süre oturmak için sürekli sipariş vermeye gerek yok. Kimse size imalı imalı bakmıyor. Özellikle kahve dükkanlarındaki şirin hediyelikler gözünüzü boyamasın. Fiyatları bir hayli fazla.
Müze Kartı Al: Bol vaktiniz varsa müze kartı iyi bir tasarruf sağlıyor. Bütün müzelere 60 Euro karşılığı girebilirsiniz. Sadece Amsterdam’da 32 müze var.
Pedal Çevir: Bisiklet en ucuz ulaşım şekli. Günde sadece birkaç dolara bisiklet kiralayabilirsiniz. Coğrafi yapı düz olduğu için zorlanmadan her yere gidebilirsiniz.
Ücretsiz Festivaller: Yaz boyunca herkes dışarıya çıkıyor. Bir ücretsiz konser, festival ve gösteriye katılabilirsiniz. Sevdiğiniz sanatçıları yerel bir etkinlik kapsamında izlemenin keyfi güzel olacaktır.
En İyi Yemeği Arama: Hollanda yemekte iddialı bir yer değil. Daha önce de söylemiştik. Dolayısıyla kendinize bir sürü sandviç hazırlayıp yollara düşebilirsiniz.
Neden Hollanda’ya Gitmeli?
Amsterdam’ı Gör: Ülkedeki turizmin başkenti olan Amsterdam deli olduğu kadar güzel ve sakin. Ünlü kanallar, tarihi evler, tonlarca park, müze, sanat, kahveciler… Amsterdam kesinlikle dünyanın en iyi şehirlerinden.
Kanal Turları: Amsterdam veya başka bir şehir olsun, kanal turlarını görmemezlikten gelmeyin. Kusursuz yapısı olan Hollanda kanalları hayatın ayrılmaz bir parçası. Kanal turu yapmadan Hollanda’yı anlayamazsınız.
Rotterdam’ı Keşfet: Rotterdam dünyanın en yoğun nakliye limanlarından biri. Amsterdam’ın gayretli rakibi olan Rotterdam, Amsterdam gibi tüm dikkati üstüne çekemeyebilir ama iyi dükkanları ve harika mimarisiyle ünlü. Bazıları Hollanda’ya gidip Rotterdam’a bakmıyor. Siz gözden kaçırmayın.
Tarihi Haarlem: Zengin ve ünlülerin eski, birinci sınıf evlerini gezin. Bu şehir Amsterdan’dan kısa bir bisiklet yolculuğu mesafesinde. Burada yapılacak şeyler arasında pazarları görmek, merkezi kilisenin olağanüstü motifleri karşısında donup kalmak var. Gürültülü Amsterdam’dan uzaklaşmak için de iyi bir alternatif.
Güzel Leiden: Amsterdam yakınlarındaki bu küçük kasaba tarihi bir öneme sahip. Amerika’ya yapılan keşifler sonra, yeni dünyaya gidenler buradan hareket etti. 17. yüzyıl binaları ve parkları ile dolu. Küçük müzeyi de gelmişken bir görün.
Yel Değirmenleri: Edam’da yel değirmenleri, tarım arazileri ve ünlü Hollandalı peynirin ismini aldığı şiirsel evler bulunuyor. Özenli bir kasaba olduğu hemen belli oluyor. Burada yemek yiyebilirsiniz. Katkısız Hollanda lezzetlerini güvenle tadın.
Çiçek Bahçesi: Keukenhof’ta 32 hektarlık muhteşem bitkilerle donatılmış dünyanın en büyük çiçek bahçesi var. Bu bahçe her yıl mart ve mayıs ayları arasında ziyarete açılıyor. Hollanda’yı resmetmek isterseniz daha iyi bir yer olamaz.
Daha Fazla Pedal: Hollanda iki tekerlekli taşımacılığa adanmış yollardan oluşuyor. 20 bin kilometrelik bisiklet yolu bir maceraya açılan kapı gibi. Ülkenin tüm güzelliklerini bisiklet üstünde görebilirsiniz.
Ölümsüz Van Gogh: 1973’te açılan Van Gogh Müzesi’nde 500’den fazla orjinal eser sergileniyor. Eserlerin hikayesini de en doğru şekilde öğreniyorsunuz. Ziyaret ücreti 17 Euro. Çok yoğun olduğu için online rezervasyon yaptırmayı unutmayın.
Hollanda’ya en ekonomik şekilde uçmak için Amsterdam uçak biletlerini inceleyin. Portakalların diğer yazıları için buraya tıkla.
29 Ağustos 2017 Salı
Bodrum’un Müzeleri Hakkında Bodrum Tarihi Mekanları
Bodrum’un antik yapısı, Bodrum’un yeraltı ve yer üstü kaynaklarının temellerini oluşturmaktadır. Bilim ve sanata ışık tutan müzeler; geçmişte yaşayan insan topluluklarının yaşam biçimlerini ortaya çıkarmaktadır.
Bodrum‘un geçmişi barındıran müzelerini değerli okurlarımız için derledik;
1-Halikarnas Mozolesi (Mausoleion(Mazole) Açık Hava Müzesi)
Halikarnas Mozolesi
Dünya’nın 7 harikasından birisi olarak kabul edilmektedir. Bodrum’un görülmeye değer tarihi yapılarından biridir. Mausoleion(Mazole) Açık Hava Müzesi, Karya Kralı Mausoleion’un mezarlığını ve anıtını bulundurur. M.Ö. 353 yılında Kraliçe Artemis’in isteği üzerine yapılmıştır.
Anadolu depremlerinin yıkıcı etkisinin sonucunda yapılar, büyük hasar görmüştür. Müzenin yapımında kullanılan taşlar Bodrum Kalesi’nin ana malzemesini oluşturmaktadır. Müzenin Rölyefli parçaları British Museum’da sergilenmektedir.
Müzeyi, yaz mevsiminde 08.30-19.00 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.30-17.00 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Pazartesi günleri müze kapalıdır. Müzeye giriş ücreti ise 10 TL’dir. Daha fazlası için…
2-Osmanlı Tersanesi
Osmanlı Tersanesi
Bodrum Osmanlı Tersanesi, önemli bir limandır. Ticaret hacmi oldukça geniştir. Bodrum’un Marina’nın kuzey’inde yer alır. Restore edilerek bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
Tarihi kökeni 1775’li yıllara kadar dayanmaktadır. 1770’li yıllarda Rus donanması tarafından yok edilen bu tarihi, Osmanlılar tarafından restore edilerek yeniden yapılandırılmıştır. Osmanlı Tersanesi’nin arka kısmında bir Osmanlı Mezarlığı bulunmaktadır.
3-Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Sualtının gizemli dünyasını gözler önüne seren bir müzedir. Bodrum Kalesi’nin içerisinde bulunan müze, Rodos Şövalyeleri tarafından inşa edilmiştir. Önemli bir koleksiyon arşivine sahiptir. Müzeyi, yaz mevsiminde saat 08.30-18.30 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.30-16.30 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Kış mevsimi Pazartesi günleri kapalıdır. Müzeye giriş ücreti ise 30 TL’dir. Daha fazlasını dilerseniz; sizi buraya alalım.
4-Zeki Müren Müze Evi
Zeki Müren Müze Evi
Türk müziğinin usta sanatçısı Zeki Müren’in Bodrum’daki evidir. Yaşamının son günlerini, Bodrum’daki evinde geçirmiştir. Zeki Müren Müze Evi 1977 yılında müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. Müzeyi, yaz mevsiminde saat 08.30-19.00 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.30-17.00 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Pazartesi günleri müze kapalıdır. Müzeye giriş ücreti ise 5 TL’dir. Daha fazlası için tık tık…
5-Bodrum Antik Tiyatro
Bodrum Antik Tiyatro
Klasik Çağ’ın mimari özelliklerini yapının temelini oluşturmuştur. Klasik Çağ mimarisinin en önemli yaşayan örneklerinden birisidir. Bodrum’un Göktepe Dağı’nın tepesinde bulunmaktadır. Doğayı ayaklarınızın ucuna seren bir manzarası vardır. Anadolu’nun en eski Antik Tiyatrosu’dur. 1960’lı yıllarda restore edilerek son görünümüne kavuşmuştur.
Müzeyi, yaz mevsiminde saat 08.00-19.00 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.00-17.00 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Müzeye giriş ücretsizdir. Daha fazlası için buraya…
6-Bodrum Kalesi
Bodrum kalesi
Bodrum’un en önemli simgelerinden birisidir. Bodrum Marina’ya oldukça yakın bir mesafede bulunmaktadır. 1402 yılında inşası başlanan tarihi yapı, 1522 yılında tamamlanabilmiştir. Rodos Şövalyeleri tarafından yaptırılmıştır.
Tarihi yapıyı oluşturan 5 tane ana kule vardır. Bu kuleler ise şunlardır; İngiliz,Fransız, Alman, İtalyan ve Yılanlı şeklinde sıralayabiliriz. Kalenin iç kısmı Osmanlılar tarafından restore edilerek onarılmıştır. Kalenin içinde yer alan kilise, camiye dönüştürülmüştür. İçerisinde ayrıca Türk Hamam’ı bulunmaktadır.
Müzeyi, yaz mevsiminde saat 08.30-18.30 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.30-16.30 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Kış mevsimi Pazartesi günleri kapalıdır. Müzeye giriş ücreti ise 30 TL’dir.
7-Mindos Kapısı ( Myndos Kapısı)
Mindos Kapısı
M.Ö. 360’lı yıllarda yapıldığı düşünülmektedir. Büyük İskender’in lanet ettiği kapı olarak bilinmektedir. Büyük İskender’in cesur askerleri kapının önündeki hendeklerden dolayı geçememiştir.
Kapının yakınlarında mezarlıklar bulunmaktadır. Bu mezarlıklarda, Türk kültürünün esintileri ve Roma kültürünün esintileri hakimdir.
Bodrum’un kültürel değerlerini yerinde görmek istiyorsanız; sizin için en ucuz uçak biletlerini inceleyip,satın alabilirsiniz. Muğla otobüs biletlerine de göz atmak istersiniz sizi buraya alalım.
Bodrum‘un geçmişi barındıran müzelerini değerli okurlarımız için derledik;
1-Halikarnas Mozolesi (Mausoleion(Mazole) Açık Hava Müzesi)
Halikarnas Mozolesi
Dünya’nın 7 harikasından birisi olarak kabul edilmektedir. Bodrum’un görülmeye değer tarihi yapılarından biridir. Mausoleion(Mazole) Açık Hava Müzesi, Karya Kralı Mausoleion’un mezarlığını ve anıtını bulundurur. M.Ö. 353 yılında Kraliçe Artemis’in isteği üzerine yapılmıştır.
Anadolu depremlerinin yıkıcı etkisinin sonucunda yapılar, büyük hasar görmüştür. Müzenin yapımında kullanılan taşlar Bodrum Kalesi’nin ana malzemesini oluşturmaktadır. Müzenin Rölyefli parçaları British Museum’da sergilenmektedir.
Müzeyi, yaz mevsiminde 08.30-19.00 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.30-17.00 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Pazartesi günleri müze kapalıdır. Müzeye giriş ücreti ise 10 TL’dir. Daha fazlası için…
2-Osmanlı Tersanesi
Osmanlı Tersanesi
Bodrum Osmanlı Tersanesi, önemli bir limandır. Ticaret hacmi oldukça geniştir. Bodrum’un Marina’nın kuzey’inde yer alır. Restore edilerek bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
Tarihi kökeni 1775’li yıllara kadar dayanmaktadır. 1770’li yıllarda Rus donanması tarafından yok edilen bu tarihi, Osmanlılar tarafından restore edilerek yeniden yapılandırılmıştır. Osmanlı Tersanesi’nin arka kısmında bir Osmanlı Mezarlığı bulunmaktadır.
3-Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Sualtının gizemli dünyasını gözler önüne seren bir müzedir. Bodrum Kalesi’nin içerisinde bulunan müze, Rodos Şövalyeleri tarafından inşa edilmiştir. Önemli bir koleksiyon arşivine sahiptir. Müzeyi, yaz mevsiminde saat 08.30-18.30 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.30-16.30 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Kış mevsimi Pazartesi günleri kapalıdır. Müzeye giriş ücreti ise 30 TL’dir. Daha fazlasını dilerseniz; sizi buraya alalım.
4-Zeki Müren Müze Evi
Zeki Müren Müze Evi
Türk müziğinin usta sanatçısı Zeki Müren’in Bodrum’daki evidir. Yaşamının son günlerini, Bodrum’daki evinde geçirmiştir. Zeki Müren Müze Evi 1977 yılında müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. Müzeyi, yaz mevsiminde saat 08.30-19.00 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.30-17.00 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Pazartesi günleri müze kapalıdır. Müzeye giriş ücreti ise 5 TL’dir. Daha fazlası için tık tık…
5-Bodrum Antik Tiyatro
Bodrum Antik Tiyatro
Klasik Çağ’ın mimari özelliklerini yapının temelini oluşturmuştur. Klasik Çağ mimarisinin en önemli yaşayan örneklerinden birisidir. Bodrum’un Göktepe Dağı’nın tepesinde bulunmaktadır. Doğayı ayaklarınızın ucuna seren bir manzarası vardır. Anadolu’nun en eski Antik Tiyatrosu’dur. 1960’lı yıllarda restore edilerek son görünümüne kavuşmuştur.
Müzeyi, yaz mevsiminde saat 08.00-19.00 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.00-17.00 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Müzeye giriş ücretsizdir. Daha fazlası için buraya…
6-Bodrum Kalesi
Bodrum kalesi
Bodrum’un en önemli simgelerinden birisidir. Bodrum Marina’ya oldukça yakın bir mesafede bulunmaktadır. 1402 yılında inşası başlanan tarihi yapı, 1522 yılında tamamlanabilmiştir. Rodos Şövalyeleri tarafından yaptırılmıştır.
Tarihi yapıyı oluşturan 5 tane ana kule vardır. Bu kuleler ise şunlardır; İngiliz,Fransız, Alman, İtalyan ve Yılanlı şeklinde sıralayabiliriz. Kalenin iç kısmı Osmanlılar tarafından restore edilerek onarılmıştır. Kalenin içinde yer alan kilise, camiye dönüştürülmüştür. İçerisinde ayrıca Türk Hamam’ı bulunmaktadır.
Müzeyi, yaz mevsiminde saat 08.30-18.30 saatleri aralığında; kış mevsiminde 08.30-16.30 saatleri aralığında ziyaret edebilirsiniz. Kış mevsimi Pazartesi günleri kapalıdır. Müzeye giriş ücreti ise 30 TL’dir.
7-Mindos Kapısı ( Myndos Kapısı)
Mindos Kapısı
M.Ö. 360’lı yıllarda yapıldığı düşünülmektedir. Büyük İskender’in lanet ettiği kapı olarak bilinmektedir. Büyük İskender’in cesur askerleri kapının önündeki hendeklerden dolayı geçememiştir.
Kapının yakınlarında mezarlıklar bulunmaktadır. Bu mezarlıklarda, Türk kültürünün esintileri ve Roma kültürünün esintileri hakimdir.
Bodrum’un kültürel değerlerini yerinde görmek istiyorsanız; sizin için en ucuz uçak biletlerini inceleyip,satın alabilirsiniz. Muğla otobüs biletlerine de göz atmak istersiniz sizi buraya alalım.
Çanakkale’nin Tarihi Mekanları Gezilecek Yerleri
Dillere destan tarihiyle ülkemizin en önemli şehirlerinden olan Çanakkale, tarihi ve kültürel değerleriyle oldukça özel bir yere sahip. Siz de tarihin izlerine şahitlik etmek isterseniz, listemizden yardım alabilirsiniz;
1-Aynalı Çarşı
Aynalı ÇarşıAynalı Çarşı, 1889 yılında II. Abdülhamid’in padişahlığı sırasında şehrin önde gelen ailelerinden Eliyau tarafından inşa ettirilmiştir. Önceden çarşının içinde atlar için koşum takımı yapan ve süs eşyası satan dükkanlar yer alırmış. Çarşı da adını ayna adındaki at gözlükleri satan dükkanların fazla olması nedeniyle buradan almıştır. Ayrıca çarşıyla ilgili kayıtlar incelendiğinde Aynalı Çarşı’nın İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nın minyatürü olduğu anlaşılıyor.
Çarşı şehre has hediyelik eşyalar satan çok sayıda dükkanıyla günümüzde hediyelik eşyalar satılan küçük bir alışveriş merkezi haline gelmiştir. Kemal Paşa Mahallesi’ne bağlı Çarşı Caddesi üzerinde yer alan Aynalı Çarşı, merkezi bir konumda olduğu için buraya yürüyerek de ulaşım sağlanabiliyor.
2-Meryem Ana Kilisesi
Meryem Ana KilisesiBozcaada’nın Rum Mahallesi’nde yer alan ve 1869 yılında inşa edilmiş olan Meryem Ana Kilisesi, günümüzde Ortodoks Rum cemaatinin Bozcaada’daki ibadete açık tek kilisesi olma özelliğine sahip. Sadece Pazar günleri sabah 08:00’da yapılan ayinde açılan kilise, Pazar günleri dışında ise sürekli kapalı.
3-Truva Antik Kenti
Truva Antik KentiDünya Miras Listesi’nde yer alan Truva Antik Kenti, M.Ö. 3000-2500 yıllarında yerleşim yeri olarak kurulmuş, dünyanın en meşhur arkeolojik kentidir. İlk yerleşim yeri olmasıyla birçok medeniyeti bünyesinde barındırmış kentte ilk arkeolojik kazı 1871 yılında Heinrich Schliemann tarafından yapılmış, günümüzde ise Prof. Dr. Manfred Korfmann tarafından devam ettirilmektedir.
Ayrıca kentin Türk yurdu olduğu yönünde görüşler de vardır; Sultan II. Mehmet 1462 yılında Midilli’yi kuşattığında Truva’da durup “Tanrı, yıllar sonra olsa bile bu kentin ve yaşayanların intikamını bana nasip etmiştir” demiş. Başka bir görüşe göre de Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethetmesinin ardından Truva’ya gelerek, Truvalı kahramanların anısına kurban kesmiş ve “Truvalıların öcünü aldım” demiştir. Bunların yanı sıra M. Kemal Atatürk’ün de Büyük Taarruz’da “Truva’nın intikamını aldım” dediği öne sürülüyor.
4-Dardanos Tümülüsü Salonu
Dardanos Tümülüsü SalonuÇanakkale merkezin Çınarlı Köyü sınırları içinde 1959’da bulunan Dardanos Tümülüsü, antik çağda bölgeye ismini veren Kral Dardanos’un şehri olan Dardanos antik kentinin kurucularının aile mezarı olmasıyla önemli bir yere sahip. Mezar odası içinde altın takılar, taş ve pişmiş toprak kaplar, pişmiş toprak heykeller ve yazıtlı bronz kapların bulunduğu 300’den fazla arkeolojik obje teşhir ediliyor.
5-Dur Yolcu Anıtı
Dur Yolcu Anıtı“Dur Yolcu” şiirinin iki mısrası ile iki figürden oluşan anıt, Değirmen Burnu Tabyası’nın ardındaki tepenin yamacında bulunuyor. 1960’da Asteğmen Seyran Çebi tarafından yaptırılan anıt, Çanakkale Boğazı’ndan geçen bütün gemilerin görebileceği bir konumda olmasının yanı sıra Çanakkale tarafından da görülebilecek bir konumda. Geceleri aydınlatılan anıt, hem tarihi önemiyle hem de ihtişamıyla ziyaretçilerini etkisi altına alıyor.
6-Seddülbahir Eski Cami
Seddülbahir Eski CamiGelibolu Yarımadası’nın güneye bakan uç kısmında yer alan Seddülbahir Eski Cami, şehrin Eceabat ilçesine 33 kilometre uzaklıkta bulunuyor. 1656-1659 yılları arasında Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın Seddülbahir Kalesi’ni inşa ettirmesinin ardından kaleyi yapan ustaların ve kale dizdarlarının eş ve çocuklarını da buraya getirmeleriyle Seddülbahir Köyü kurulmuştur. Eski Cami’nin de bu tarihler arasında yapıldığı tahmin ediliyor. Siz de Seddülbahir Köyü’nde yer alan Eski Cami’yi ziyaret ederek, hem tarihi hem kültürel bir tura çıkabilirsiniz.
7-Saat KulesiSaat Kulesi
Mimarisiyle dikkat çeken Saat Kulesi, II. Abdülhamit tarafından yaptırılmış şehrin en önemli yapılarından ve sembollerindendir. Kule dört bölümden oluşuyor; ilk bölümünde balkon, en üst katında ise kadranlı saati yer alıyor. Ayrıca kulede kemerli bir çeşme de yer alıyor. Saat Kulesi iskelenin yanında, barlar sokağı ve çimenlik Kalesi’ne giden yol üzerinde bulunuyor.
8-Saruca Paşa Hamamı
Saruca Paşa HamamıGelibolu’daki en büyük hamam olan ve 1931 yılında inşa edilen Saruca Paşa Hamamı, adını kurucusu olan Saruca Paşa’dan alır. Yapımında kesme taş ve tuğla kullanılan hamam; soğuk, sıcak ve halvet bölümü olmak üzere 3 bölümden oluşuyor. Hamamın içerisindeki mermer çizme, bu hamamın bir asker tarafından yaptırıldığına işaret eder. Ancak mermer çizme günümüzde hamamda değil, Gelibolu Tanıtım Merkezi’nde teşhir edilmekte. Ayrıca Gelibolu’nun Alaaddin Mahallesi’nde yer alan hamam kolay bir ulaşıma da sahip olmasıyla tatiliniz esnasında ziyaret etmeniz gereken noktalar arasında.
9-Çanakkale Şehitler Abidesi
Çanakkale Şehitler AbidesiÇanakkale‘nin sembollerinden olan Çanakkale Şehitler Abidesi, Gelibolu Yarımadası’nda Çanakkale Boğazı’nın ucunda yer alan Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe’sinin üzerinde bulunuyor. İsmail Utkular, Doğan Erginbaş ile Feridun Kip tarafından tasarlanan abidenin temeli 19 Nisan 1954’de atılmış ve şehitlik 21 Ağustos 1960 tarihinde ziyarete açılmıştır.
41,7 metre yüksekliğinde olan abide, dört ayak ve bir kubbeden oluşuyor. Tavan kısmına mozaikten Türk bayrağının işlendiği şehitliğin şeref holünde M. Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” şiirinden bir dörtlüğün yazılı olduğu lahit taşı yer alıyor. 4 ayağında 8 rölyefin bulunduğu abidenin denize bakan 4 rölyefi deniz savaşlarını, karaya bakan 4 rölyefi de kara savaşlarını anlatıyor.
10-Gelibolu Yarımadası
Gelibolu YarımadasıKöklü bir tarihe sahip olan Gelibolu Yarımadası, Çanakkale Boğazı’nın en önemli ve en güzel parçalarından birini oluşturuyor. Tarihe tanık olan yarımadada Çanakkale Savaşı’nda şehit düşen 60.000’den fazla askerin mezarları ve anıtları yer alıyor. Tarihi sit alanı olarak adlandırılan anıt ve mezar bölgesiyle en çok ziyaret edilen alanlardan olan ada sadece tarihi açıdan değil, turistik bakımdan da büyük bir önem taşıyor.
11-Yeni Zelanda AnıtıYeni Zelanda Anıtı
Eceabat ilçesindeki Conk Bayırı üzerinde yer alan Yeni Zelanda Anıtı, Mimar S. Hurts Seager tarafından tasarlanmış ve 1925 yılında inşa edilmiştir. 4 Yeni Zelanda Anıtı’ndan biri olan anıtın duvarının üzerinde 865 askerin adı bulunuyor. Ayrıca her yıl 25 Nisan’da anıtın önünde anma törenleri yapılmaktadır.
12-Hisarlık TepeHisarlık Tepe
Çanakkale’nin sembollerinden olan Çanakkale Şehitler Abidesi’ni ve Troya şehrini bünyesinde barındıran Hisarlık Tepe, 19. yüzyılda Alman Arkeolog Heinrich Schliemann tarafından keşfedilen eski bir yerleşim yeridir. Bölgede yapılan kazılarda bulunan tüm hazineler Almanya’ya kaçırılmış, sonrasında II. Dünya Savaşı sırasında ise Kızıl Ordu tarafından ele geçirilmiş ve Rusya’ya götürülmüştür. Siz de şehrin simgeleri haline gelmiş ve tarihte hem değeriyle hem de hikayesiyle yer etmiş tarihi yapıları görmek için Hisarlık Tepesi’ni mutlaka ziyaret etmelisiniz.
13-Gelibolu Mevlevihanesi
Gelibolu MevlevihanesiHamzakoy’da yer alan ve 1621’de Azade Mehmet Dede ve dervişleri tarafından yapılan mevlevihane, mevlevihaneler arasındaki en büyük alana sahip olmasının yanı sıra oldukça büyük bir semahaneye de sahip olmasıyla dikkat çekiyor. II. Selim döneminde kapsamlı bir onarımdan geçen Gelibolu Mevlevihanesi, uzun süre askeri alanın içerisinde kalmasının ardından 1994 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından alınarak, restore edilmiştir. Restorasyon çalışmalarının ardından hizmete açılan mevlevihanenin kuzey kısmında semahane ve türbe, güney kısmında ise dedeler mezarlığı yer alıyor. Mevlevihane, ihtişamlı mimarisiyle de şehirde mutlaka görmeniz gereken tarihi eserlerin başında geliyor.
14-BozcaadaBozcaada
Ülkemizin 3. büyük adası olmasının yanı sıra Çanakkale’nin de en güzel adası olan Bozcaada, 500 yıldır Türkler ve Rumların bir arada yaşadığı bir ada olma özelliğine sahip. Ada; farklı kültürleri bünyesinde barındırması, renkli sokakları, çarşısı, ünlü şarapların yapılmasını sağlayan bağ evleri, plajları, tarihi Bozcaada Kalesi, Rum Mahallesi, evlerin önündeki rengarenk çiçekleri, hareketli caddeleri ve temiz havasıyla oldukça renkli bir atmosfere sahip. Ayrıca adayı ziyaretiniz esnasında adanın en yüksek noktası konumunda olan Göztepe’ye çıkarak şehrin muhteşem manzarasının keyfini de çıkarabilirsiniz.
15-Gökçeada
Antik dönem yazarlarından Plinius’un Imbrus veya Imbros olarak bahsettiği Gökçeada’nın adı Osmanlı döneminde İmbros’tan İmroz’a dönüştürülmüş ve Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesi’nde de İmroz şeklinde geçmiştir. Günümüzdeki adını 29 Temmuz 1970’de alan Gökçeada, doğa güzelliği ve tarihiyle Çanakkale’nin en çok ziyaret edilen noktaları arasında.
Siz de Çanakkale’nin en güzel tarihi mekanlarında kültürel bir tura çıkmak isterseniz, Çanakkale uçak bileti ya da Çanakkale otobüs bileti seçeneklerimizi sorgulatarak, yolculuğunuzu gerçekleştirebilirsiniz.
1-Aynalı Çarşı
Aynalı ÇarşıAynalı Çarşı, 1889 yılında II. Abdülhamid’in padişahlığı sırasında şehrin önde gelen ailelerinden Eliyau tarafından inşa ettirilmiştir. Önceden çarşının içinde atlar için koşum takımı yapan ve süs eşyası satan dükkanlar yer alırmış. Çarşı da adını ayna adındaki at gözlükleri satan dükkanların fazla olması nedeniyle buradan almıştır. Ayrıca çarşıyla ilgili kayıtlar incelendiğinde Aynalı Çarşı’nın İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nın minyatürü olduğu anlaşılıyor.
Çarşı şehre has hediyelik eşyalar satan çok sayıda dükkanıyla günümüzde hediyelik eşyalar satılan küçük bir alışveriş merkezi haline gelmiştir. Kemal Paşa Mahallesi’ne bağlı Çarşı Caddesi üzerinde yer alan Aynalı Çarşı, merkezi bir konumda olduğu için buraya yürüyerek de ulaşım sağlanabiliyor.
2-Meryem Ana Kilisesi
Meryem Ana KilisesiBozcaada’nın Rum Mahallesi’nde yer alan ve 1869 yılında inşa edilmiş olan Meryem Ana Kilisesi, günümüzde Ortodoks Rum cemaatinin Bozcaada’daki ibadete açık tek kilisesi olma özelliğine sahip. Sadece Pazar günleri sabah 08:00’da yapılan ayinde açılan kilise, Pazar günleri dışında ise sürekli kapalı.
3-Truva Antik Kenti
Truva Antik KentiDünya Miras Listesi’nde yer alan Truva Antik Kenti, M.Ö. 3000-2500 yıllarında yerleşim yeri olarak kurulmuş, dünyanın en meşhur arkeolojik kentidir. İlk yerleşim yeri olmasıyla birçok medeniyeti bünyesinde barındırmış kentte ilk arkeolojik kazı 1871 yılında Heinrich Schliemann tarafından yapılmış, günümüzde ise Prof. Dr. Manfred Korfmann tarafından devam ettirilmektedir.
Ayrıca kentin Türk yurdu olduğu yönünde görüşler de vardır; Sultan II. Mehmet 1462 yılında Midilli’yi kuşattığında Truva’da durup “Tanrı, yıllar sonra olsa bile bu kentin ve yaşayanların intikamını bana nasip etmiştir” demiş. Başka bir görüşe göre de Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethetmesinin ardından Truva’ya gelerek, Truvalı kahramanların anısına kurban kesmiş ve “Truvalıların öcünü aldım” demiştir. Bunların yanı sıra M. Kemal Atatürk’ün de Büyük Taarruz’da “Truva’nın intikamını aldım” dediği öne sürülüyor.
4-Dardanos Tümülüsü Salonu
Dardanos Tümülüsü SalonuÇanakkale merkezin Çınarlı Köyü sınırları içinde 1959’da bulunan Dardanos Tümülüsü, antik çağda bölgeye ismini veren Kral Dardanos’un şehri olan Dardanos antik kentinin kurucularının aile mezarı olmasıyla önemli bir yere sahip. Mezar odası içinde altın takılar, taş ve pişmiş toprak kaplar, pişmiş toprak heykeller ve yazıtlı bronz kapların bulunduğu 300’den fazla arkeolojik obje teşhir ediliyor.
5-Dur Yolcu Anıtı
Dur Yolcu Anıtı“Dur Yolcu” şiirinin iki mısrası ile iki figürden oluşan anıt, Değirmen Burnu Tabyası’nın ardındaki tepenin yamacında bulunuyor. 1960’da Asteğmen Seyran Çebi tarafından yaptırılan anıt, Çanakkale Boğazı’ndan geçen bütün gemilerin görebileceği bir konumda olmasının yanı sıra Çanakkale tarafından da görülebilecek bir konumda. Geceleri aydınlatılan anıt, hem tarihi önemiyle hem de ihtişamıyla ziyaretçilerini etkisi altına alıyor.
6-Seddülbahir Eski Cami
Seddülbahir Eski CamiGelibolu Yarımadası’nın güneye bakan uç kısmında yer alan Seddülbahir Eski Cami, şehrin Eceabat ilçesine 33 kilometre uzaklıkta bulunuyor. 1656-1659 yılları arasında Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın Seddülbahir Kalesi’ni inşa ettirmesinin ardından kaleyi yapan ustaların ve kale dizdarlarının eş ve çocuklarını da buraya getirmeleriyle Seddülbahir Köyü kurulmuştur. Eski Cami’nin de bu tarihler arasında yapıldığı tahmin ediliyor. Siz de Seddülbahir Köyü’nde yer alan Eski Cami’yi ziyaret ederek, hem tarihi hem kültürel bir tura çıkabilirsiniz.
7-Saat KulesiSaat Kulesi
Mimarisiyle dikkat çeken Saat Kulesi, II. Abdülhamit tarafından yaptırılmış şehrin en önemli yapılarından ve sembollerindendir. Kule dört bölümden oluşuyor; ilk bölümünde balkon, en üst katında ise kadranlı saati yer alıyor. Ayrıca kulede kemerli bir çeşme de yer alıyor. Saat Kulesi iskelenin yanında, barlar sokağı ve çimenlik Kalesi’ne giden yol üzerinde bulunuyor.
8-Saruca Paşa Hamamı
Saruca Paşa HamamıGelibolu’daki en büyük hamam olan ve 1931 yılında inşa edilen Saruca Paşa Hamamı, adını kurucusu olan Saruca Paşa’dan alır. Yapımında kesme taş ve tuğla kullanılan hamam; soğuk, sıcak ve halvet bölümü olmak üzere 3 bölümden oluşuyor. Hamamın içerisindeki mermer çizme, bu hamamın bir asker tarafından yaptırıldığına işaret eder. Ancak mermer çizme günümüzde hamamda değil, Gelibolu Tanıtım Merkezi’nde teşhir edilmekte. Ayrıca Gelibolu’nun Alaaddin Mahallesi’nde yer alan hamam kolay bir ulaşıma da sahip olmasıyla tatiliniz esnasında ziyaret etmeniz gereken noktalar arasında.
9-Çanakkale Şehitler Abidesi
Çanakkale Şehitler AbidesiÇanakkale‘nin sembollerinden olan Çanakkale Şehitler Abidesi, Gelibolu Yarımadası’nda Çanakkale Boğazı’nın ucunda yer alan Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe’sinin üzerinde bulunuyor. İsmail Utkular, Doğan Erginbaş ile Feridun Kip tarafından tasarlanan abidenin temeli 19 Nisan 1954’de atılmış ve şehitlik 21 Ağustos 1960 tarihinde ziyarete açılmıştır.
41,7 metre yüksekliğinde olan abide, dört ayak ve bir kubbeden oluşuyor. Tavan kısmına mozaikten Türk bayrağının işlendiği şehitliğin şeref holünde M. Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” şiirinden bir dörtlüğün yazılı olduğu lahit taşı yer alıyor. 4 ayağında 8 rölyefin bulunduğu abidenin denize bakan 4 rölyefi deniz savaşlarını, karaya bakan 4 rölyefi de kara savaşlarını anlatıyor.
10-Gelibolu Yarımadası
Gelibolu YarımadasıKöklü bir tarihe sahip olan Gelibolu Yarımadası, Çanakkale Boğazı’nın en önemli ve en güzel parçalarından birini oluşturuyor. Tarihe tanık olan yarımadada Çanakkale Savaşı’nda şehit düşen 60.000’den fazla askerin mezarları ve anıtları yer alıyor. Tarihi sit alanı olarak adlandırılan anıt ve mezar bölgesiyle en çok ziyaret edilen alanlardan olan ada sadece tarihi açıdan değil, turistik bakımdan da büyük bir önem taşıyor.
11-Yeni Zelanda AnıtıYeni Zelanda Anıtı
Eceabat ilçesindeki Conk Bayırı üzerinde yer alan Yeni Zelanda Anıtı, Mimar S. Hurts Seager tarafından tasarlanmış ve 1925 yılında inşa edilmiştir. 4 Yeni Zelanda Anıtı’ndan biri olan anıtın duvarının üzerinde 865 askerin adı bulunuyor. Ayrıca her yıl 25 Nisan’da anıtın önünde anma törenleri yapılmaktadır.
12-Hisarlık TepeHisarlık Tepe
Çanakkale’nin sembollerinden olan Çanakkale Şehitler Abidesi’ni ve Troya şehrini bünyesinde barındıran Hisarlık Tepe, 19. yüzyılda Alman Arkeolog Heinrich Schliemann tarafından keşfedilen eski bir yerleşim yeridir. Bölgede yapılan kazılarda bulunan tüm hazineler Almanya’ya kaçırılmış, sonrasında II. Dünya Savaşı sırasında ise Kızıl Ordu tarafından ele geçirilmiş ve Rusya’ya götürülmüştür. Siz de şehrin simgeleri haline gelmiş ve tarihte hem değeriyle hem de hikayesiyle yer etmiş tarihi yapıları görmek için Hisarlık Tepesi’ni mutlaka ziyaret etmelisiniz.
13-Gelibolu Mevlevihanesi
Gelibolu MevlevihanesiHamzakoy’da yer alan ve 1621’de Azade Mehmet Dede ve dervişleri tarafından yapılan mevlevihane, mevlevihaneler arasındaki en büyük alana sahip olmasının yanı sıra oldukça büyük bir semahaneye de sahip olmasıyla dikkat çekiyor. II. Selim döneminde kapsamlı bir onarımdan geçen Gelibolu Mevlevihanesi, uzun süre askeri alanın içerisinde kalmasının ardından 1994 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından alınarak, restore edilmiştir. Restorasyon çalışmalarının ardından hizmete açılan mevlevihanenin kuzey kısmında semahane ve türbe, güney kısmında ise dedeler mezarlığı yer alıyor. Mevlevihane, ihtişamlı mimarisiyle de şehirde mutlaka görmeniz gereken tarihi eserlerin başında geliyor.
14-BozcaadaBozcaada
Ülkemizin 3. büyük adası olmasının yanı sıra Çanakkale’nin de en güzel adası olan Bozcaada, 500 yıldır Türkler ve Rumların bir arada yaşadığı bir ada olma özelliğine sahip. Ada; farklı kültürleri bünyesinde barındırması, renkli sokakları, çarşısı, ünlü şarapların yapılmasını sağlayan bağ evleri, plajları, tarihi Bozcaada Kalesi, Rum Mahallesi, evlerin önündeki rengarenk çiçekleri, hareketli caddeleri ve temiz havasıyla oldukça renkli bir atmosfere sahip. Ayrıca adayı ziyaretiniz esnasında adanın en yüksek noktası konumunda olan Göztepe’ye çıkarak şehrin muhteşem manzarasının keyfini de çıkarabilirsiniz.
15-Gökçeada
Antik dönem yazarlarından Plinius’un Imbrus veya Imbros olarak bahsettiği Gökçeada’nın adı Osmanlı döneminde İmbros’tan İmroz’a dönüştürülmüş ve Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesi’nde de İmroz şeklinde geçmiştir. Günümüzdeki adını 29 Temmuz 1970’de alan Gökçeada, doğa güzelliği ve tarihiyle Çanakkale’nin en çok ziyaret edilen noktaları arasında.
Siz de Çanakkale’nin en güzel tarihi mekanlarında kültürel bir tura çıkmak isterseniz, Çanakkale uçak bileti ya da Çanakkale otobüs bileti seçeneklerimizi sorgulatarak, yolculuğunuzu gerçekleştirebilirsiniz.
Tunceli’nin Festivalleri Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Tunceli az ama yeterli sayıda festivale sahip şehirlerimizden.Tunceli halkının benimsediği ve yaşattığı festivaller var. Yörenin sahip olduğu değerler bu etkinlikler sayesinde nesilden nesile aktarılıyor. Tunceli’nin festivalleri genelde yaz döneminde organize ediliyor.
Çemişgezek Dut ve Peynir Festivali
Çemişgezek ilçesinde her yıl 26-28 Haziran tarihlerinde düzenlenir. 1998’den beri gelenek halini alan etkinlikte insanlar bir araya gelip kaynaşır ve yörenin ürünlerini tadar. Ürünlerin il içinde ve dışında tanıtılması açısından son derece önemlidir.
Pertek Dut Festivali
Pertek ilçesinde temmuz ayı içinde organize edilir. Festival kapsamında çekirdeksiz dut başta olmak üzere meyveler tanıtılır. Bu tarihlerde ilçeye geziler düzenlenerek maddi manevi hareketlilik sağlanır.
Munzur Kültür ve Doğa Festivali
İlk kez 28 Temmuz 2000’de Tunceli Belediyesi tarafından düzenlenen festival gelenek halini almıştır. Kentin en geniş kapsamlı festivalidir. Fotoğraf sergisi, konserler, halk oyunları, film gösterisi, panel, söyleşi, imza seansları gibi aktiviteler insanlara sunulur. İl turizmini canlandıran festivalin Tunceli dışından da takipçileri var.
Bal Festivali
17 yıldır yapılan festivalde Pülümür Balı tanıtılır. Tunceli’nin yurt dışından da ziyaretçi aldığı nadir festivallerdendir. 2007’de Berlin Belediye Başkanı Pülümür’e gelip festivali desteklemişti. Konserler ile insanların canlı müzik ihtiyacı karşılandıktan sonra bal yarışması yapılır ve en iyi / en kaliteli balı üretene ödül verilir.
Görüldüğü üzere Tunceli’nin diğer illere göre az festivali var. Ancak bu festivaller o kadar yoğun katılım ile geçiyor ki, çok festivali olan şehirler o rakamı yakalayamıyor. Tunceli halkı ile bütünleşmek için festival ortamları elverişlidir. Otobüs bileti bakarsanız Bilet Bayi’nin hesaplı seçeneklerini unutmayın.
Çemişgezek Dut ve Peynir Festivali
Çemişgezek ilçesinde her yıl 26-28 Haziran tarihlerinde düzenlenir. 1998’den beri gelenek halini alan etkinlikte insanlar bir araya gelip kaynaşır ve yörenin ürünlerini tadar. Ürünlerin il içinde ve dışında tanıtılması açısından son derece önemlidir.
Pertek Dut Festivali
Pertek ilçesinde temmuz ayı içinde organize edilir. Festival kapsamında çekirdeksiz dut başta olmak üzere meyveler tanıtılır. Bu tarihlerde ilçeye geziler düzenlenerek maddi manevi hareketlilik sağlanır.
Munzur Kültür ve Doğa Festivali
İlk kez 28 Temmuz 2000’de Tunceli Belediyesi tarafından düzenlenen festival gelenek halini almıştır. Kentin en geniş kapsamlı festivalidir. Fotoğraf sergisi, konserler, halk oyunları, film gösterisi, panel, söyleşi, imza seansları gibi aktiviteler insanlara sunulur. İl turizmini canlandıran festivalin Tunceli dışından da takipçileri var.
Bal Festivali
17 yıldır yapılan festivalde Pülümür Balı tanıtılır. Tunceli’nin yurt dışından da ziyaretçi aldığı nadir festivallerdendir. 2007’de Berlin Belediye Başkanı Pülümür’e gelip festivali desteklemişti. Konserler ile insanların canlı müzik ihtiyacı karşılandıktan sonra bal yarışması yapılır ve en iyi / en kaliteli balı üretene ödül verilir.
Görüldüğü üzere Tunceli’nin diğer illere göre az festivali var. Ancak bu festivaller o kadar yoğun katılım ile geçiyor ki, çok festivali olan şehirler o rakamı yakalayamıyor. Tunceli halkı ile bütünleşmek için festival ortamları elverişlidir. Otobüs bileti bakarsanız Bilet Bayi’nin hesaplı seçeneklerini unutmayın.
Bolu’da Mutlak Gezilecek Yerler Tarihi Mekanlar
Abant’ı, Yedigöller’i ve yemyeşil doğasıyla gönülleri fetheden Bolu, doğaseverlerin ve huzur arayışında olanların ortak adresi…
Siz de yeşilliğin, göllerin ve eşsiz manzaranın birleştiği yerleri seviyorsanız bu şehri mutlaka ziyaret etmelisiniz. Sizin için derlediğimiz listemizin ilk sırasında;
1-Yedigöller Kamp AlanlarıYedigöller Kamp Alanı
Ülkemiz coğrafyasının en güzel parçalarından olan Yedigöller, büyük bir milli park niteliği taşıyor. Burada günübirlik geziler, birçok doğa sporu yapabilir ve kamp da kurabilirsiniz. Ayrıca çadır kampı kurmak istemiyorsanız, parkın içinde yer alan dağ evlerini de kiralama fırsatınız bulunuyor. Ya da parka yakın konaklama tesislerinde de kalabilirsiniz ancak tesislerden parka ulaşım biraz uzun sürebilir.
Milli parkın içindeki; şelaleleri, Gülen Kayaları, Anıt Ağacı, dilek çeşmesini, yürüyüş yollarını ve manzara seyir terasını gezmenin yanı sıra yılın belirli zamanlarında düzenlenen sportif olta balıkçılığı da yapabilirsiniz.
2-Esentepe Kayak Merkezi
Esentepe Kayak MerkeziBolu’nun Gerede ilçesinin arka kısmında yer alan Esentepe Kayak Merkezi, bilindiği kadarıyla dünyada ana yolu en yakın mesafede olan tek kayak merkezidir. Ayrıca kayak merkezi çam ormanlarıyla ve bembeyaz örtüsü ile adeta görsel bir şölen sunuyor.
3-Akkaya-Travertenler
Akkaya Travertenler“Bolu’nun pamuk kalesi” olarak ün yapmış, Bolu’nun 10 kilometre güneybatısında ve Mudurnu yolu üzerinde yer alan travertenler, yemyeşil doğayla bütünleşmiş muhteşem bir görünüme sahip. Ayrıca dinlenmek ve piknik yapmak isteyenler için ideal yerlerden olan Akkaya’dan çıkan maden suyu da halka sunuluyor.
4-Mudurnu Şehriman Tepesi
Mudurnu Şehriman TepesiŞehriman Tepesi, tarihi şehir Mudurnu’nun kuşbakışı muhteşem manzarasını izleyip ve bu eşsiz manzarada eşsiz kareler yakalayabileceğiniz bir tepe.
5-Armutçular Konağı
Armutçular KonağıBolu’nun Mudurnu ilçesinde yer alan Armutçular Konağı, 2006 yılında Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmesi ve eski yapılara örnek teşkil etmesi ile önemli bir yere sahip.
6-Abant Gölü
Abant GölüBolu’nun 34 kilometre güneybatısında Abant Dağları üzerinde doğal bir göl olan Abant, yılın her ayında ziyaretçilerini cezbedici bir görünüme sahip. Abant’a günübirlik gelebileceğiniz gibi konaklamak için de gelebilirsiniz.
7-Yedigöller Milli ParkıYedigöller Milli Parkı
Bolu ilinin sınırları içinde yer alan Yedigöller Milli Parkı, 550 hektarlık alanıyla Büyükgöl, Nazlıgöl, Seringöl gibi 7 tane gölden oluşmaktadır. Ülkemizdeki ilk kültür alabalığı üretme istasyonunda yer alan park, çeşit çeşit ağaçlarıyla da ziyaretçilerini büyülemektedir.
İstanbul’a yakın doğal güzelliklerden olan Yedigöller, 1965 yılı itibariyle milli park olarak koruma altına alınmıştır. Ayrıca milli parkta doğanın verdiği huzur eşliğinde hem keyifli vakit geçirebilir hem de kamp yapma imkanı bulabilirsiniz. Bunların yanı sıra bölgedeki Kapankaya’ya çıkıp şehrin eşsiz manzarasını doyasıya izleyebilirsiniz. Şehirdeki turistik yerlerden olan Yedigöller, bol oksijenli havası ve eşsiz manzarasıyla sizlere unutulmayacak bir tatil yaşatacak.
8-Çubuk GölüÇubuk Gölü
Kıyısında Gölbaşı Mahallesi bulunan göl, Kayabaşı Tepesi’nden inen heyelanın genişleyen vadiyi tıkaması sonucu oluşmuş, 15 hektar büyüklüğünde ve deniz seviyesinden 1150 metre yüksekliktedir.
Göl, çevresinde etrafı çam ormanlarıyla kaplı yürüyüş parkuruyla hem yürüyüş yapmanız için hem de balık avlamanız için en ideal yerlerden. Ayrıca gölde günübirlik piknik ya da kamp da yapma imkanınız bulunuyor.
9-Seben Gölü
Seben GölüŞehir merkezine 32 kilometre mesafede yer alan Seben Gölü, Batı Karadeniz’in en büyük gölü olma özelliğine sahip. Abant Gölü’nden 7 kat büyük ve yapay bir göl olan Seben’in yapımına 2006 yılında başlanmıştır. Muhteşem doğasının yanı sıra mağaralara ve kaya evlere yakınlığıyla, yaylaları ve piknik alanlarıyla dikkat çeken göl turistik açıdan da son derece büyük bir öneme sahip. Siz de yeşilin ve mavinin birleşimiyle ve tüm güzelliğiyle ziyaretçilerini bekleyen Seben Göl’üne giderek hem dinlendirici hem eğlendirici vakit geçirebilirsiniz.
10-At Yaylası
At YaylasıBolu’nun kuzey yakasındaki dağlarının ardında yer alan At Yaylası, şehir merkezine 12 kilometre uzaklıkta bulunuyor. 560 m2 bir alana sahip olan Kiraz Yaylası, kirazları ve meyve bahçeleriyle meşhur olmasının yanı sıra Topuk Çayırı, Topuk Erenleri, Çağlayan Kayası, Yel Suyu ve Cip Cip Deresi ile de oldukça dikkat çekiyor.
Tarihte Osmanlı Sarayı’na at yetiştirmek için saha olarak kullanılan yayla, bu geleneği sürdürerek günümüzde de yılkı atlarına ev sahipliği yapıyor. Ayrıca yayla şifalı yel suyu ile de ilgi görüyor. Öyle ki bölgede yel suyu ile yapılan mayasız yoğurdun pek çok rahatsızlığa iyi geldiği inancı hakim. Siz de şehre gittiğinizde yemyeşil doğada vakit geçirmek isterseniz At Yaylası ilk tercih edeceğiniz yerlerden olmalı.
Siz de Bolu’nun doğa güzellikleri arasında huzurlu vakit geçirmek isterseniz, sitemizden Bolu otobüs bileti seçeneklerini sorgulatarak, biletinizi alabilirsiniz.
Siz de yeşilliğin, göllerin ve eşsiz manzaranın birleştiği yerleri seviyorsanız bu şehri mutlaka ziyaret etmelisiniz. Sizin için derlediğimiz listemizin ilk sırasında;
1-Yedigöller Kamp AlanlarıYedigöller Kamp Alanı
Ülkemiz coğrafyasının en güzel parçalarından olan Yedigöller, büyük bir milli park niteliği taşıyor. Burada günübirlik geziler, birçok doğa sporu yapabilir ve kamp da kurabilirsiniz. Ayrıca çadır kampı kurmak istemiyorsanız, parkın içinde yer alan dağ evlerini de kiralama fırsatınız bulunuyor. Ya da parka yakın konaklama tesislerinde de kalabilirsiniz ancak tesislerden parka ulaşım biraz uzun sürebilir.
Milli parkın içindeki; şelaleleri, Gülen Kayaları, Anıt Ağacı, dilek çeşmesini, yürüyüş yollarını ve manzara seyir terasını gezmenin yanı sıra yılın belirli zamanlarında düzenlenen sportif olta balıkçılığı da yapabilirsiniz.
2-Esentepe Kayak Merkezi
Esentepe Kayak MerkeziBolu’nun Gerede ilçesinin arka kısmında yer alan Esentepe Kayak Merkezi, bilindiği kadarıyla dünyada ana yolu en yakın mesafede olan tek kayak merkezidir. Ayrıca kayak merkezi çam ormanlarıyla ve bembeyaz örtüsü ile adeta görsel bir şölen sunuyor.
3-Akkaya-Travertenler
Akkaya Travertenler“Bolu’nun pamuk kalesi” olarak ün yapmış, Bolu’nun 10 kilometre güneybatısında ve Mudurnu yolu üzerinde yer alan travertenler, yemyeşil doğayla bütünleşmiş muhteşem bir görünüme sahip. Ayrıca dinlenmek ve piknik yapmak isteyenler için ideal yerlerden olan Akkaya’dan çıkan maden suyu da halka sunuluyor.
4-Mudurnu Şehriman Tepesi
Mudurnu Şehriman TepesiŞehriman Tepesi, tarihi şehir Mudurnu’nun kuşbakışı muhteşem manzarasını izleyip ve bu eşsiz manzarada eşsiz kareler yakalayabileceğiniz bir tepe.
5-Armutçular Konağı
Armutçular KonağıBolu’nun Mudurnu ilçesinde yer alan Armutçular Konağı, 2006 yılında Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmesi ve eski yapılara örnek teşkil etmesi ile önemli bir yere sahip.
6-Abant Gölü
Abant GölüBolu’nun 34 kilometre güneybatısında Abant Dağları üzerinde doğal bir göl olan Abant, yılın her ayında ziyaretçilerini cezbedici bir görünüme sahip. Abant’a günübirlik gelebileceğiniz gibi konaklamak için de gelebilirsiniz.
7-Yedigöller Milli ParkıYedigöller Milli Parkı
Bolu ilinin sınırları içinde yer alan Yedigöller Milli Parkı, 550 hektarlık alanıyla Büyükgöl, Nazlıgöl, Seringöl gibi 7 tane gölden oluşmaktadır. Ülkemizdeki ilk kültür alabalığı üretme istasyonunda yer alan park, çeşit çeşit ağaçlarıyla da ziyaretçilerini büyülemektedir.
İstanbul’a yakın doğal güzelliklerden olan Yedigöller, 1965 yılı itibariyle milli park olarak koruma altına alınmıştır. Ayrıca milli parkta doğanın verdiği huzur eşliğinde hem keyifli vakit geçirebilir hem de kamp yapma imkanı bulabilirsiniz. Bunların yanı sıra bölgedeki Kapankaya’ya çıkıp şehrin eşsiz manzarasını doyasıya izleyebilirsiniz. Şehirdeki turistik yerlerden olan Yedigöller, bol oksijenli havası ve eşsiz manzarasıyla sizlere unutulmayacak bir tatil yaşatacak.
8-Çubuk GölüÇubuk Gölü
Kıyısında Gölbaşı Mahallesi bulunan göl, Kayabaşı Tepesi’nden inen heyelanın genişleyen vadiyi tıkaması sonucu oluşmuş, 15 hektar büyüklüğünde ve deniz seviyesinden 1150 metre yüksekliktedir.
Göl, çevresinde etrafı çam ormanlarıyla kaplı yürüyüş parkuruyla hem yürüyüş yapmanız için hem de balık avlamanız için en ideal yerlerden. Ayrıca gölde günübirlik piknik ya da kamp da yapma imkanınız bulunuyor.
9-Seben Gölü
Seben GölüŞehir merkezine 32 kilometre mesafede yer alan Seben Gölü, Batı Karadeniz’in en büyük gölü olma özelliğine sahip. Abant Gölü’nden 7 kat büyük ve yapay bir göl olan Seben’in yapımına 2006 yılında başlanmıştır. Muhteşem doğasının yanı sıra mağaralara ve kaya evlere yakınlığıyla, yaylaları ve piknik alanlarıyla dikkat çeken göl turistik açıdan da son derece büyük bir öneme sahip. Siz de yeşilin ve mavinin birleşimiyle ve tüm güzelliğiyle ziyaretçilerini bekleyen Seben Göl’üne giderek hem dinlendirici hem eğlendirici vakit geçirebilirsiniz.
10-At Yaylası
At YaylasıBolu’nun kuzey yakasındaki dağlarının ardında yer alan At Yaylası, şehir merkezine 12 kilometre uzaklıkta bulunuyor. 560 m2 bir alana sahip olan Kiraz Yaylası, kirazları ve meyve bahçeleriyle meşhur olmasının yanı sıra Topuk Çayırı, Topuk Erenleri, Çağlayan Kayası, Yel Suyu ve Cip Cip Deresi ile de oldukça dikkat çekiyor.
Tarihte Osmanlı Sarayı’na at yetiştirmek için saha olarak kullanılan yayla, bu geleneği sürdürerek günümüzde de yılkı atlarına ev sahipliği yapıyor. Ayrıca yayla şifalı yel suyu ile de ilgi görüyor. Öyle ki bölgede yel suyu ile yapılan mayasız yoğurdun pek çok rahatsızlığa iyi geldiği inancı hakim. Siz de şehre gittiğinizde yemyeşil doğada vakit geçirmek isterseniz At Yaylası ilk tercih edeceğiniz yerlerden olmalı.
Siz de Bolu’nun doğa güzellikleri arasında huzurlu vakit geçirmek isterseniz, sitemizden Bolu otobüs bileti seçeneklerini sorgulatarak, biletinizi alabilirsiniz.
Temmuz Ayında Gezilecek En İyi 5 Yurtiçi Şehri
Sıcakların artmasıyla birlikte, tatil yapmayı düşünen kişiler artık gezilecek yerler konusunda araştırmalara iyiden iyiye başladı. Ülkemiz bu konuda oldukça zengin. Ülkemizde tatilinizi geçirebileceğiniz çok önemli tatil merkezleri bulunuyor. İşte bunlar arasından sizin için derlediklerimiz:
Antalya
Akdeniz’in incisi olarak bilinen Antalya, yaz aylarının tatil için vazgeçilmez mekânları arasında yer almaktadır. Antalya’da tatil yapmayı tercih eden kişiler genellikle deniz, kum ve güneş için burayı tercih etseler de Antalya’da gezilip görülmesi gereken, tatilinizi en iyi şekilde değerlendirebileceğiniz çok sayıda yer bulunmaktadır.
Tarihi ve doğal güzellikleri bakımından Akdeniz Bölgesi’nde önemli bir yere sahip olan Antalya’da temmuz ayınızı en iyi şekilde değerlendirebileceğiniz, gezmeye doyamayacağınız yerler hakkında kısaca bilgi verelim.
Düden Şelalesi
Antalya merkeze 10 kilometre uzaklıkta bulunan ve tam bir doğa harikası olan Düden Şelalesi, sizlere sanki gizli cenneti bulmuş havası yaşatacaktır. Antalyalılar tarafından mesire alanı olarak da kullanılan bu yer mavi ve yeşilin bir arada izlenebileceği bir doğal güzellik.
Kurşunlu Şelalesi
Antalya’daki bir diğer gizli cennet ise Kurşunlu Şelalesi. Tam bir doğa harikası denilebilecek bu şelale 7 ayrı küçük şelalenin birleşmesinden meydana gelir. Şelale alanında piknik yapılabilmektedir.
Adrasan Koyu
Hem gezmek hem de tatil yapmak için gidilebilecek en güzel mekânlar arasında yer alan Adrasan koyu, doğası, denizi ve sergilemiş olduğu manzarası ile mutlaka görülmeli.
Karain Mağarası
Ülkemizdeki en büyük doğal mağaralar arasında bulunan Karain Mağarası, gezi sırasında sizlere bambaşka bir hava yaşatacak.
İzmir
Türkiye’nin 3. büyük şehri olan İzmir, temmuz ayında gezilecek yerler bakımından birçok alternatif barındırmaktadır. İzmir, tarihi ve doğal güzellikleri, masmavi denizi ve plajları ile yıl içerisinde birçok yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır. İzmir’de gezilecek yerler listesine baktığımızda:
Nebiler Şelalesi
Temmuz ayı için gidilebilecek en güzel yerler arasında yer alan Nebiler Şelalesi, manzarası ve doğal güzellikleri ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakmaktadır. Şelale civarında trekking yapılabilmektedir.
Çeşme Ilıcaları
Hem gezmek hem de tatil yapmak isteyenler için her iki özelliği de içinde barındıran Çeşme Ilıcaları, masmavi denizi ve temiz plajları ile deniz tatili için en iyi destinasyonlardan biri. Aynı zamanda ılıcaları, tarihi mekânları ile de tatilcilere ayrı güzellik sunmaktadır.
Konak Meydanı
İzmir’de gezilip görülmesi gereken yerler arasında önemli bir yere sahip olan meydanda Saat Kulesi yer almaktadır.
Mersin
Doğu Akdeniz’de yer alan en büyük şehirlerden biri olan Mersin; tarihi, kültürel ve doğal güzellikler bakımından birçok şey barındırmaktadır. Bir zamanlar Akdeniz’in en gözde tatil yerleri arasında yer alan Mersin’de gezilip görülecek yerleri sıralarsak:
Tarsus Şelalesi
Mesire alanı olarak kullanılan bu yer Mersin’deki doğal güzelliklerden biri. Roma döneminde şelale mezarlık olarak kullanıldığından dolayı şelalenin suları çekildiğinde tahrip olan mezarları görebilmek mümkündür.
Cennet-Cehennem Çökükleri
Mersin denildiğinde ilk akla gelebilecek yerler arasında gelmektedir. Tamamen kendiliğinden oluşan bu doğa harikası, günümüzde birçok ziyaretçiyi ağırlamaktadır.
Yedi Uyurlar Mağarası
Tarsus’a 12 km uzaklığı bulunan mağaraya 6 basamakla inilebilmektedir. Kehf suresinde de adı geçtiğinden dolayı dini inanç bakımından önemli bir yere sahiptir.
Rize
Karadeniz’in en gözde illeri arasında yer alan Rize, yemyeşil ormanları, temiz havalı yaylaları bakımından yıl içerisinde çok sayıda ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır. Buraya gelindiğinde mutlaka gidilmesi gereken yerler şu şekildedir:
Şenyuva Köprüsü
Rize’deki en eski köprü olan Şenyuva köprüsü, adeta bir sanat eseridir. Tarihi yapısı ve sergilemiş olduğu manzarası ile insanları büyülemektedir.
Kaçkar Dağları
Rize’ye 68 km uzaklıkta olan Kaçkar Dağları, aynı zamanda milli park. Park içerisinde yapılabilecek birçok aktivite bulunuyor.
Ayder Yaylası
Çamlıhemşin ilçesinde yer alan ve Rize denilince akla ilk gelen yerlerden biri olan Ayder Yaylası, yazın sıcağından kaçmak için tercih edilebilir.
Hatay
Köklü bir tarihe sahip olan, içerisinde çok sayıda doğal güzellikler barındıran, mistik yapıları ve kendine özgü mutfağıyla, gezilip görülmesi gereken yerlerden biri olan Hatay gidilecek yerler listenize mutlaka eklenmeli. Üç dinin de hoşgörüyle bir arada yaşadığı Hatay’da tarihi yerler dışında doğal güzellikler ve kaplıcalar görülebilir.
Doğal güzellikler
Tarihi yapıları kadar doğal güzellikleri ile de büyük bir öneme sahip Hatay’da Belen Yaylası, Batıayaz Yaylası, Çevik Plajı, Samandağı Sahili gidilmesi gereken yerler arasında.
Kaplıcalar
En önemlileri arasında Reyhanlı Hamamat Kaplıcaları ve Erzin Başlamış Kaplıcaları bulunuyor.
Antalya
Akdeniz’in incisi olarak bilinen Antalya, yaz aylarının tatil için vazgeçilmez mekânları arasında yer almaktadır. Antalya’da tatil yapmayı tercih eden kişiler genellikle deniz, kum ve güneş için burayı tercih etseler de Antalya’da gezilip görülmesi gereken, tatilinizi en iyi şekilde değerlendirebileceğiniz çok sayıda yer bulunmaktadır.
Tarihi ve doğal güzellikleri bakımından Akdeniz Bölgesi’nde önemli bir yere sahip olan Antalya’da temmuz ayınızı en iyi şekilde değerlendirebileceğiniz, gezmeye doyamayacağınız yerler hakkında kısaca bilgi verelim.
Düden Şelalesi
Antalya merkeze 10 kilometre uzaklıkta bulunan ve tam bir doğa harikası olan Düden Şelalesi, sizlere sanki gizli cenneti bulmuş havası yaşatacaktır. Antalyalılar tarafından mesire alanı olarak da kullanılan bu yer mavi ve yeşilin bir arada izlenebileceği bir doğal güzellik.
Kurşunlu Şelalesi
Antalya’daki bir diğer gizli cennet ise Kurşunlu Şelalesi. Tam bir doğa harikası denilebilecek bu şelale 7 ayrı küçük şelalenin birleşmesinden meydana gelir. Şelale alanında piknik yapılabilmektedir.
Adrasan Koyu
Hem gezmek hem de tatil yapmak için gidilebilecek en güzel mekânlar arasında yer alan Adrasan koyu, doğası, denizi ve sergilemiş olduğu manzarası ile mutlaka görülmeli.
Karain Mağarası
Ülkemizdeki en büyük doğal mağaralar arasında bulunan Karain Mağarası, gezi sırasında sizlere bambaşka bir hava yaşatacak.
İzmir
Türkiye’nin 3. büyük şehri olan İzmir, temmuz ayında gezilecek yerler bakımından birçok alternatif barındırmaktadır. İzmir, tarihi ve doğal güzellikleri, masmavi denizi ve plajları ile yıl içerisinde birçok yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır. İzmir’de gezilecek yerler listesine baktığımızda:
Nebiler Şelalesi
Temmuz ayı için gidilebilecek en güzel yerler arasında yer alan Nebiler Şelalesi, manzarası ve doğal güzellikleri ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakmaktadır. Şelale civarında trekking yapılabilmektedir.
Çeşme Ilıcaları
Hem gezmek hem de tatil yapmak isteyenler için her iki özelliği de içinde barındıran Çeşme Ilıcaları, masmavi denizi ve temiz plajları ile deniz tatili için en iyi destinasyonlardan biri. Aynı zamanda ılıcaları, tarihi mekânları ile de tatilcilere ayrı güzellik sunmaktadır.
Konak Meydanı
İzmir’de gezilip görülmesi gereken yerler arasında önemli bir yere sahip olan meydanda Saat Kulesi yer almaktadır.
Mersin
Doğu Akdeniz’de yer alan en büyük şehirlerden biri olan Mersin; tarihi, kültürel ve doğal güzellikler bakımından birçok şey barındırmaktadır. Bir zamanlar Akdeniz’in en gözde tatil yerleri arasında yer alan Mersin’de gezilip görülecek yerleri sıralarsak:
Tarsus Şelalesi
Mesire alanı olarak kullanılan bu yer Mersin’deki doğal güzelliklerden biri. Roma döneminde şelale mezarlık olarak kullanıldığından dolayı şelalenin suları çekildiğinde tahrip olan mezarları görebilmek mümkündür.
Cennet-Cehennem Çökükleri
Mersin denildiğinde ilk akla gelebilecek yerler arasında gelmektedir. Tamamen kendiliğinden oluşan bu doğa harikası, günümüzde birçok ziyaretçiyi ağırlamaktadır.
Yedi Uyurlar Mağarası
Tarsus’a 12 km uzaklığı bulunan mağaraya 6 basamakla inilebilmektedir. Kehf suresinde de adı geçtiğinden dolayı dini inanç bakımından önemli bir yere sahiptir.
Rize
Karadeniz’in en gözde illeri arasında yer alan Rize, yemyeşil ormanları, temiz havalı yaylaları bakımından yıl içerisinde çok sayıda ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır. Buraya gelindiğinde mutlaka gidilmesi gereken yerler şu şekildedir:
Şenyuva Köprüsü
Rize’deki en eski köprü olan Şenyuva köprüsü, adeta bir sanat eseridir. Tarihi yapısı ve sergilemiş olduğu manzarası ile insanları büyülemektedir.
Kaçkar Dağları
Rize’ye 68 km uzaklıkta olan Kaçkar Dağları, aynı zamanda milli park. Park içerisinde yapılabilecek birçok aktivite bulunuyor.
Ayder Yaylası
Çamlıhemşin ilçesinde yer alan ve Rize denilince akla ilk gelen yerlerden biri olan Ayder Yaylası, yazın sıcağından kaçmak için tercih edilebilir.
Hatay
Köklü bir tarihe sahip olan, içerisinde çok sayıda doğal güzellikler barındıran, mistik yapıları ve kendine özgü mutfağıyla, gezilip görülmesi gereken yerlerden biri olan Hatay gidilecek yerler listenize mutlaka eklenmeli. Üç dinin de hoşgörüyle bir arada yaşadığı Hatay’da tarihi yerler dışında doğal güzellikler ve kaplıcalar görülebilir.
Doğal güzellikler
Tarihi yapıları kadar doğal güzellikleri ile de büyük bir öneme sahip Hatay’da Belen Yaylası, Batıayaz Yaylası, Çevik Plajı, Samandağı Sahili gidilmesi gereken yerler arasında.
Kaplıcalar
En önemlileri arasında Reyhanlı Hamamat Kaplıcaları ve Erzin Başlamış Kaplıcaları bulunuyor.
Ege Bölgesinde Gezilecek 8 Yer Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Ege Bölgesi, insanlığın en eski yerleşim bölgelerinden biri. Tarihte çok sayıda uygarlık bu bölge yaşandı. Birçok koy ve körfeze sahip olan bölge, hem deniz turizmi hem de kültür turizmi açısından önemli. İklimi sayesinde yılın sekiz ayı turizm sezonu devam ediyor. Antik kentleri, kültürü ve doğal güzellikleriyle Ege Bölgesi’nin her köşesi mutlaka görülmeli.
İzmir
Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir; yatların süslediği limanı, hurma ve palmiye ağaçlarının sıralandığı caddeleri, tarihi ve güzellikleriyle Ege’nin incisi olarak biliniyor. Kendine özgü bir enerjisi olan şehirde, Konak Meydanı’ndan başlayan bir şehir turuna çıkabilirsiniz. Burada sizi şehrin simgesi olan Saat Kulesi karşılayacak. Önünde fotoğraf çektirdikten sonra, Tarihi Kemeraltı Çarşısı’na girebilirsiniz. En güzel İzmir hediyelikleri bu çarşıdan bulunabilir. Biraz yorgunluk atmak isterseniz Tarihi Asansör’e çıkın. Burada İzmir manzarası eşliğinde karnınızı doyurabilirsiniz. Manzara demişken bir de İzmir’e Kadifekale’den bakın. İzmir’e gelmişken antik kentleri görmeden, denize girmeden olmaz.
Manisa
Tarihte şehzadeleri yetiştiren şehir, bugün de sizi bekliyor. Adi mitolojik hikâyelerde geçen Spil Dağı, Manisa’daki görmeniz gereken yerlerden biri. Sırf tarihi kalıntılar ve Spil lalesi için bile Spil Dağı’na gidilir. Ağlayan Kaya’nın efsanesini mutlaka dinleyin. Dağın her yerinden manzara güzel ama Manisa Kalesi’nden şehri izlemek bir başka güzel. Lidya devletine başkentlik yapmış olan Sardes’te kraliyet mezarları, Artemis Tapınağı görülebilir. Bu noktanın ünlü Kral Yolu’nun başlangıç noktası olduğunu hatırlatalım. Peri bacalarını da görülecek yerler listesine ekleyin. Evet, Manisa’nın Kula ilçesinde de peri bacaları var.
Aydın
Efeler diyarı Aydın’da plajlar da var, tarihi yapılar da. Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’ten adını alan Aphrodisias Antik Kenti, Aydın’da. Ünlü Apollon Tapınağı’nın bulunduğu Didyma Antik Kenti yine Aydın’da. Güvercinada Kalesi, Milet Müzesi tarihin izlerinin görülebileceği yerler. Çine Vadisi doğal güzelliğiyle sizi kendisine hayran bırakacak. Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda denize girebileceğiniz gibi, gezeceğiniz yer sayısı da çok. Zeus Obruğu’nu mutlaka görün. Mavi bayrak zengini plajlarıyla Kuşadası, deniz tutkunları için başka bir adres. Türkiye’nin ilk ekolojik köyü olan Kirazlı Köyü’de gitmişken ziyaret edilmeli.
Denizli
Antik kentleri, mağaraları, kaplıcaları, travertenleri ve birçok gezilecek noktası olan Denizli, Ege’nin bir başka güzel şehri. Akla ilk Pamukkale’siyle gelen şehirde, Pamukkale’nin yanı başında bulunan Hierapolis Antik Kenti mutlaka görülmesi gereken bir yer. Karahayıt Kaplıcaları da yine bu bölgede bulunuyor. Honaz Dağı Milli Parkı zengin doğal güzellikler barındırıyor. Şehir merkezine çok yakın olan Akhan Kervansarayı Selçuklular zamanında kalma bir eser olarak ziyaret edilmeli. Arkeoloji müzelerinde de bu şehrin arkeolojik zenginliği görülebilir.
Kütahya
Ege’nin çini ve porselenleriyle ünlü şehri Kütahya’da kaplıcalar, tarihi yerler ve doğal güzellikler de çini ve porselenler kadar güzel. Aizanoi Antik Kenti, kültürel önemi sebebiyle ikinci Efes olarak anılıyor. Başladığınız antik yolculuğa Frig Vadisi ile devam edebilirsiniz. Kütahya Kalesi, antik dönemlerden kalan bir başka eser. Mevlevi kültürünün üçüncü önemli merkezi olan Dönenler Mevlevihanesi şehir merkezinde bulunuyor.
Yakın tarihimize ait eserler görmek istiyorsanız Dumlupınar Kurtuluş Savaşı Müzesi’ne gidin. Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde kaybettiğimiz askerlerimizin anısı için yapılan Dumlupınar Şehitliği’ne, atalarımıza minnet duygumuzu belirtmek için gidilmeli. Orta Asya mimari izlerini taşıyan Çinili Camii yakın dönemde yapılsa da şehrin simgelerinden biri. Kütahya’dan çini ve porselen hediyelikler almadan dönmeyin.
Afyonkarahisar
Termal zenginliğiyle, mermerleriyle ünlü olan Afyon; ev sahipliği yaptığı medeniyetlerin izlerini ve doğal güzellikleri bir arada bulunduruyor. 225 metreden şehri seyretmek için Afyon Kalesi’ne mutlaka çıkın. 1273 yılında yapılan 40 ahşap sütun üzerine oturtulan Ulu Camii’yi mutlaka ziyaret edin. İscehisar’da peri bacalarını görün. 13. yüzyılda kurulan Sultan Divani Mevlevihanesi gidilmesi gereken mekanlardan biri ve kaplıcalarıyla ünlenmiş olan bu şehirde, dilediğiniz kaplıcaya gidin. Hepsi birbirinden şifalı. Hepsinin iyileştirdiği hastalık farklı.
Uşak
Ege ve Anadolu’yu birbirine bağlayan Uşak gezinize, dünyanın en büyük ikinci kanyonu olan Ulubey Kanyonu ile başlayabilirsiniz. Kanyon merkeze 30 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Su sporları, kayalara tırmanış, balonla gezi gibi aktiviteler kanyonda yapılabilir. Uşak Arkeoloji Müzesi buradaki medeniyetlerin izlerini görmek için iyi bir nokta. Taş duvarlarıyla hemen dikkat çeken Paşa Hanı’ndan Uşak’a özgü ürünler alabilirsiniz.
Muğla
Yaz tatili deyince ilk akla gelen yerlerden birisi olan Muğla; Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi çok önemli turizm merkezlerinin bulunduğu bir ilimiz. Yazın nüfusunun kat kat artması Muğla’nın ne kadar ilgi çeken bir yer olduğunu anlatmak için yeterli. Sadece antik kentlerini bile yazsak sözün yetmeyeceği Muğla’yı hala görmediyseniz mutlaka görün.
İzmir
Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir; yatların süslediği limanı, hurma ve palmiye ağaçlarının sıralandığı caddeleri, tarihi ve güzellikleriyle Ege’nin incisi olarak biliniyor. Kendine özgü bir enerjisi olan şehirde, Konak Meydanı’ndan başlayan bir şehir turuna çıkabilirsiniz. Burada sizi şehrin simgesi olan Saat Kulesi karşılayacak. Önünde fotoğraf çektirdikten sonra, Tarihi Kemeraltı Çarşısı’na girebilirsiniz. En güzel İzmir hediyelikleri bu çarşıdan bulunabilir. Biraz yorgunluk atmak isterseniz Tarihi Asansör’e çıkın. Burada İzmir manzarası eşliğinde karnınızı doyurabilirsiniz. Manzara demişken bir de İzmir’e Kadifekale’den bakın. İzmir’e gelmişken antik kentleri görmeden, denize girmeden olmaz.
Manisa
Tarihte şehzadeleri yetiştiren şehir, bugün de sizi bekliyor. Adi mitolojik hikâyelerde geçen Spil Dağı, Manisa’daki görmeniz gereken yerlerden biri. Sırf tarihi kalıntılar ve Spil lalesi için bile Spil Dağı’na gidilir. Ağlayan Kaya’nın efsanesini mutlaka dinleyin. Dağın her yerinden manzara güzel ama Manisa Kalesi’nden şehri izlemek bir başka güzel. Lidya devletine başkentlik yapmış olan Sardes’te kraliyet mezarları, Artemis Tapınağı görülebilir. Bu noktanın ünlü Kral Yolu’nun başlangıç noktası olduğunu hatırlatalım. Peri bacalarını da görülecek yerler listesine ekleyin. Evet, Manisa’nın Kula ilçesinde de peri bacaları var.
Aydın
Efeler diyarı Aydın’da plajlar da var, tarihi yapılar da. Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’ten adını alan Aphrodisias Antik Kenti, Aydın’da. Ünlü Apollon Tapınağı’nın bulunduğu Didyma Antik Kenti yine Aydın’da. Güvercinada Kalesi, Milet Müzesi tarihin izlerinin görülebileceği yerler. Çine Vadisi doğal güzelliğiyle sizi kendisine hayran bırakacak. Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda denize girebileceğiniz gibi, gezeceğiniz yer sayısı da çok. Zeus Obruğu’nu mutlaka görün. Mavi bayrak zengini plajlarıyla Kuşadası, deniz tutkunları için başka bir adres. Türkiye’nin ilk ekolojik köyü olan Kirazlı Köyü’de gitmişken ziyaret edilmeli.
Denizli
Antik kentleri, mağaraları, kaplıcaları, travertenleri ve birçok gezilecek noktası olan Denizli, Ege’nin bir başka güzel şehri. Akla ilk Pamukkale’siyle gelen şehirde, Pamukkale’nin yanı başında bulunan Hierapolis Antik Kenti mutlaka görülmesi gereken bir yer. Karahayıt Kaplıcaları da yine bu bölgede bulunuyor. Honaz Dağı Milli Parkı zengin doğal güzellikler barındırıyor. Şehir merkezine çok yakın olan Akhan Kervansarayı Selçuklular zamanında kalma bir eser olarak ziyaret edilmeli. Arkeoloji müzelerinde de bu şehrin arkeolojik zenginliği görülebilir.
Kütahya
Ege’nin çini ve porselenleriyle ünlü şehri Kütahya’da kaplıcalar, tarihi yerler ve doğal güzellikler de çini ve porselenler kadar güzel. Aizanoi Antik Kenti, kültürel önemi sebebiyle ikinci Efes olarak anılıyor. Başladığınız antik yolculuğa Frig Vadisi ile devam edebilirsiniz. Kütahya Kalesi, antik dönemlerden kalan bir başka eser. Mevlevi kültürünün üçüncü önemli merkezi olan Dönenler Mevlevihanesi şehir merkezinde bulunuyor.
Yakın tarihimize ait eserler görmek istiyorsanız Dumlupınar Kurtuluş Savaşı Müzesi’ne gidin. Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde kaybettiğimiz askerlerimizin anısı için yapılan Dumlupınar Şehitliği’ne, atalarımıza minnet duygumuzu belirtmek için gidilmeli. Orta Asya mimari izlerini taşıyan Çinili Camii yakın dönemde yapılsa da şehrin simgelerinden biri. Kütahya’dan çini ve porselen hediyelikler almadan dönmeyin.
Afyonkarahisar
Termal zenginliğiyle, mermerleriyle ünlü olan Afyon; ev sahipliği yaptığı medeniyetlerin izlerini ve doğal güzellikleri bir arada bulunduruyor. 225 metreden şehri seyretmek için Afyon Kalesi’ne mutlaka çıkın. 1273 yılında yapılan 40 ahşap sütun üzerine oturtulan Ulu Camii’yi mutlaka ziyaret edin. İscehisar’da peri bacalarını görün. 13. yüzyılda kurulan Sultan Divani Mevlevihanesi gidilmesi gereken mekanlardan biri ve kaplıcalarıyla ünlenmiş olan bu şehirde, dilediğiniz kaplıcaya gidin. Hepsi birbirinden şifalı. Hepsinin iyileştirdiği hastalık farklı.
Uşak
Ege ve Anadolu’yu birbirine bağlayan Uşak gezinize, dünyanın en büyük ikinci kanyonu olan Ulubey Kanyonu ile başlayabilirsiniz. Kanyon merkeze 30 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Su sporları, kayalara tırmanış, balonla gezi gibi aktiviteler kanyonda yapılabilir. Uşak Arkeoloji Müzesi buradaki medeniyetlerin izlerini görmek için iyi bir nokta. Taş duvarlarıyla hemen dikkat çeken Paşa Hanı’ndan Uşak’a özgü ürünler alabilirsiniz.
Muğla
Yaz tatili deyince ilk akla gelen yerlerden birisi olan Muğla; Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi çok önemli turizm merkezlerinin bulunduğu bir ilimiz. Yazın nüfusunun kat kat artması Muğla’nın ne kadar ilgi çeken bir yer olduğunu anlatmak için yeterli. Sadece antik kentlerini bile yazsak sözün yetmeyeceği Muğla’yı hala görmediyseniz mutlaka görün.
Türkiye’deki Nefes Kesen 7 Piknik Yeri Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Özellikle Türk halkı için ilkbahar ve yaz ayları demek, mangal sefalarının başlaması demektir. Etler, salata malzemeleri, erzaklar hazırlanır; piknik sepetlerine doldurulur ve yemyeşil, oksijen dolu piknik alanlarına gitmek üzere yollara düşülür. Çoğunlukla şehir yakını, ulaşımı diğerlerine nazaran daha kolay olan yerler tercih edilse de ülkemizin dört bir yanında mutlaka görülmesi ve hatta hayatta mutlaka en az bir kez piknik yapılması gereken güzide yerler vardır. İşte bu yerleri sizler için derledik. Keyifli okumalar!
Gölcük Gölü (Bolu)
En derin yeri yaklaşık 5 metre olan Gölcük Gölü, hiç bilinmese bile aslında bir yapay göldür. 1958 yılında oluşturulan bu yapay gölün kıyısı ise yaklaşık 1300 metre uzunluğunda. Göl etrafında birçok restoran, piknik alanları, tuvaletler, büfeler bulunmakta. Gürgen, kayın, selvi, ardıç, ahlat, orman sarmaşığı ve daha birçok türün dört bir yanını süslediği Gölcük Gölü, mutlaka görmeniz ve piknik yapmanız gereken piknik alanları listesinin başlarında yer alıyor.
Sasalı Piknik Alanı (İzmir)
Ege’nin en büyük piknik alanı olan Sasalı Piknik Alanı, yaklaşık 1800 dönüm arazi üzerine kurulu ve ekosisteminde birçok çeşitli canlıyı barındıran bir piknik alanıdır. Her bir yanı çam, söğüt, okaliptüs gibi ağaçlarla bezeli olan Sasalı’ya ulaşım da şehir merkezinden sık sık kalkan toplu taşıma araçları ile gerçekleşiyor. Piknik masaları, tuvaletler, futbol ve basketbol sahaları ile ziyaretçilerinin her ihtiyacını bir arada karşılamayı amaçlayan Sasalı, İzmir merkeze 28 km uzaklıkta.
Mogan Gölü (Ankara)
644,979 m²’lik bir alan üzerine kurulu olan Mogan Gölü hem sportif hem kültürel hem de eğlence aktiviteleri için yıllardır Ankaralıların soluklandığı bir tabiat harikasıdır. Sahil yürüyüş yolları, özel piknik alanları, koşu ve yaya yolları, oyun alanları, cafe ve restoranlar ve daha birçok özelliği ile özellikle hafta sonları piknik yapmak isteyenlerin senelerdir ilk tercihleri arasında yer almaktadır.
Belgrad Ormanı (İstanbul)
İstanbul’un cenneti Belgrad Ormanları, 11’den fazla mesire yeri ile 5.300 hektarlık bir alanda bulunur ve içerisinde, 1600’lerden 1800’lü yıllar arası yapılmış 6 tarihi bent ve Ayvat deresi, Topuz deresi ve Neşet deresini barındırır. Şahane kareler yakalayabileceğiniz Belgrad Ormanları hem aile hem arkadaş grupları ile birlikte İstanbul içerisinde piknik yapılabilecek bol oksijenli ve huzur dolu mesire alanlarından birisidir.
Karagöl (Ankara)
4 Mevsim farklı güzellikleri barındıran ve 22 hektarlık bir alanı kapsayan Karagöl, şehrin kalabalığından ve gürültüsünden uzaklaşmak isteyen herkes için unutulmaz anlar ve manzaralar vadediyor. Karagöl, Ankara şehir merkezine 74 kilometre, bağlı olduğu Çubuk ilçesine 29 kilometre uzaklıkta ve Kavak Dağı ile Yıldırım dağı arasında bulunan bir krater gölüdür. Kır gazinosu, tuvalet, yürüyüş yolu ve çevresinde gür bir orman bulunan Karagöl, Ankara ili içerisinde bulunan gizli kalmış güzelliklerin başlarında yer alıyor.
Kaymakdonduran(Beykoz)
İstanbul Beykoz sınırları içerisinde yer alan Kaymakdonduran mesire alanı, bulunduğu alan içerisinde futbol ve voleybol alanları, umumi tuvaletler ve birkaç adet çocuk parkı ve pek çok piknik masası barındırıyor. Kaymakdonduran mesire alanının bir diğer özelliği ise; giriş sırasında size içeride çöplerinizi toplamanız için bir poşet veriliyor olması ve bu poşetleri toplayıp atabileceğiniz birçok konteynırın bulunması. Kaymakdonduran mesire alanı, ailecek tercih edilebilecek, oksijeni bol bol ciğerlerinize depolayabileceğiniz yeşil bir cennet.
Elmasburnu (Riva)
Diğer piknik alanlarından farklı olarak; deniz kenarına kurulu yemyeşil bir alan üzerinde yer alan Elmasburnu, ziyaretçilerine hem yeşil hem mavinin sayısız tonunu bir arada sunuyor. Riva Elmasburnu, kamp, balıkçılık, yüzme ve piknik gibi birçok imkânı ziyaretçilerinin kullanımına aynı anda sunabiliyor. Riva’ya yaklaşık 20 dakikalık bir mesafede olan Elmasburnu, tatile vakit bulamayan İstanbulluların hem şehre yakınlığını hem de o denli sakin ve huzur dolu oluşunu fırsat bilip her fırsatta kaçıp huzur bulacağı bir cennet.
Gölcük Gölü (Bolu)
En derin yeri yaklaşık 5 metre olan Gölcük Gölü, hiç bilinmese bile aslında bir yapay göldür. 1958 yılında oluşturulan bu yapay gölün kıyısı ise yaklaşık 1300 metre uzunluğunda. Göl etrafında birçok restoran, piknik alanları, tuvaletler, büfeler bulunmakta. Gürgen, kayın, selvi, ardıç, ahlat, orman sarmaşığı ve daha birçok türün dört bir yanını süslediği Gölcük Gölü, mutlaka görmeniz ve piknik yapmanız gereken piknik alanları listesinin başlarında yer alıyor.
Sasalı Piknik Alanı (İzmir)
Ege’nin en büyük piknik alanı olan Sasalı Piknik Alanı, yaklaşık 1800 dönüm arazi üzerine kurulu ve ekosisteminde birçok çeşitli canlıyı barındıran bir piknik alanıdır. Her bir yanı çam, söğüt, okaliptüs gibi ağaçlarla bezeli olan Sasalı’ya ulaşım da şehir merkezinden sık sık kalkan toplu taşıma araçları ile gerçekleşiyor. Piknik masaları, tuvaletler, futbol ve basketbol sahaları ile ziyaretçilerinin her ihtiyacını bir arada karşılamayı amaçlayan Sasalı, İzmir merkeze 28 km uzaklıkta.
Mogan Gölü (Ankara)
644,979 m²’lik bir alan üzerine kurulu olan Mogan Gölü hem sportif hem kültürel hem de eğlence aktiviteleri için yıllardır Ankaralıların soluklandığı bir tabiat harikasıdır. Sahil yürüyüş yolları, özel piknik alanları, koşu ve yaya yolları, oyun alanları, cafe ve restoranlar ve daha birçok özelliği ile özellikle hafta sonları piknik yapmak isteyenlerin senelerdir ilk tercihleri arasında yer almaktadır.
Belgrad Ormanı (İstanbul)
İstanbul’un cenneti Belgrad Ormanları, 11’den fazla mesire yeri ile 5.300 hektarlık bir alanda bulunur ve içerisinde, 1600’lerden 1800’lü yıllar arası yapılmış 6 tarihi bent ve Ayvat deresi, Topuz deresi ve Neşet deresini barındırır. Şahane kareler yakalayabileceğiniz Belgrad Ormanları hem aile hem arkadaş grupları ile birlikte İstanbul içerisinde piknik yapılabilecek bol oksijenli ve huzur dolu mesire alanlarından birisidir.
Karagöl (Ankara)
4 Mevsim farklı güzellikleri barındıran ve 22 hektarlık bir alanı kapsayan Karagöl, şehrin kalabalığından ve gürültüsünden uzaklaşmak isteyen herkes için unutulmaz anlar ve manzaralar vadediyor. Karagöl, Ankara şehir merkezine 74 kilometre, bağlı olduğu Çubuk ilçesine 29 kilometre uzaklıkta ve Kavak Dağı ile Yıldırım dağı arasında bulunan bir krater gölüdür. Kır gazinosu, tuvalet, yürüyüş yolu ve çevresinde gür bir orman bulunan Karagöl, Ankara ili içerisinde bulunan gizli kalmış güzelliklerin başlarında yer alıyor.
Kaymakdonduran(Beykoz)
İstanbul Beykoz sınırları içerisinde yer alan Kaymakdonduran mesire alanı, bulunduğu alan içerisinde futbol ve voleybol alanları, umumi tuvaletler ve birkaç adet çocuk parkı ve pek çok piknik masası barındırıyor. Kaymakdonduran mesire alanının bir diğer özelliği ise; giriş sırasında size içeride çöplerinizi toplamanız için bir poşet veriliyor olması ve bu poşetleri toplayıp atabileceğiniz birçok konteynırın bulunması. Kaymakdonduran mesire alanı, ailecek tercih edilebilecek, oksijeni bol bol ciğerlerinize depolayabileceğiniz yeşil bir cennet.
Elmasburnu (Riva)
Diğer piknik alanlarından farklı olarak; deniz kenarına kurulu yemyeşil bir alan üzerinde yer alan Elmasburnu, ziyaretçilerine hem yeşil hem mavinin sayısız tonunu bir arada sunuyor. Riva Elmasburnu, kamp, balıkçılık, yüzme ve piknik gibi birçok imkânı ziyaretçilerinin kullanımına aynı anda sunabiliyor. Riva’ya yaklaşık 20 dakikalık bir mesafede olan Elmasburnu, tatile vakit bulamayan İstanbulluların hem şehre yakınlığını hem de o denli sakin ve huzur dolu oluşunu fırsat bilip her fırsatta kaçıp huzur bulacağı bir cennet.
İstanbul’un Tarihi Vefa Bozacısı Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Boza, darı irmiği, su ve şekerden üretilen alkolsüz, hafif mayalı bir içecektir. Bilinen en eski Türk içeceğinden biri olan boza, özellikle kış aylarında tüketilir. Bir de Ramazan kışa denk geldiyse tüketimi iyice artar. İçinde bulunan mayanın da getirisi olarak emziren annelerin süt yapımından, zihin açıcı özelliğine kadar birçok alanda da sağlığa faydası var.
Hatta boza, nitrozamin gibi kanserojen maddelerin vücuttaki oluşumunun önlenmesine yardımcı olur. Karbonhidrat ve proteinin yanı sıra birçok besin öğesini içeren boza besleyici özelliği nedeniyle “sıvı ekmek” olarak da bilinir. “boooozaaa.. boozaaa .. ”
Hepinizin aklında bir ses bir görüntü canlanmış olmalı. O soğuk kış gecelerinde sırtında ki bakır güğüm ya da ibrikle beraber sokakları teker teker dolaşıp bağırırdı. Birçoğumuz zevkle almaya inerdik. Kaplar bozacıya verilir ve bozacı ibriğinden bozasını doldururdu. Daha sonra da evlerde bardaklara konulup bir tutam da tarçınla beraber servis edilirdi. Yanında leblebi de varsa alınan zevk iki katına çıkardı.
Boza içmeyi seviyorsanız uğramanız gereken bir bozacıdan bahsedeceğim size. Eğer hiç denemediyseniz mutlaka ama mutlaka gitmeniz gereken bir yer Vefa Bozacısı. Vefa Bozacısı’nın adını sağda solda görmüş veya duymuş olabilirsiniz.
Ürettikleri bozanın lezzetinden ötürü Türkiye de adı duyulmuş bir mekân kendisi. Dükkâna girer girmez dokusuyla geçmişin izlerini içinizde hissedebileceğiniz neredeyse hiç bozulmamış bir yer diyebiliriz. İçerisinde sakladığı ve biriktirdiği tarihi günümüzde bir tarihi eser edasıyla korumakta.
Geçmişimizden gelen ve gelenekselleşmiş bir Türk içeceği olan bozanın günümüzdeki bilinen tadına getiren kişi Hacı Sadık Bey aynı zamanda Vefa Bozacısı’nda kurucusudur. 1870 yılında Arnavutluk Prizren’den İstanbul’a gelir. O dönemlerde sokaklarda 200’ e yakın sokak satıcısı tarafından farklı farklı tatlarda boza satılmaktadır. Kendi evinin altında bir imalathane açarak burada boza üretimine başlar. Bugünkü haliyle yani koyu kıvamlı ve açık sarı renkli çok hafif ekşimsi lezzeti keşfeder.
Altı yıl boyunca kış geceleri saray ve çevresinde satarak geçimini sağlar. Çevresinden aldığı beğeniler ve destekler üzerine 1876 yılının eylül ayında İstanbul’daki Vefa semtinde boza ürünün ilk resmi dükkanını açar. Bulunduğu semtten ötürü adı “Vefa Bozacısı” olur. Hacı Sadık Bey yıllar boyunca bozasını kıvamını ve kalitesini korumak amacıyla kendi elleriyle üretir ve daha sonraki zamanlarda oğlu İsmail Hakkı Vefa ile beraber üretirler.
1933’de Hacı Sadık, 1944’te de kardeşi Hacı İbrahim vefat eder. Onların yerine İsmail Hakkı Bey geçer. Tek başına imalatta zorlandığı ve daha standart üretim sağlayabilmek için bir torna ustasıyla beraber özel bir makine ürettir. 1928 yılından bu yana hala bu makine kullanılmaktadır.
Bu mekanla ilgili bir başka anı ise 18 Kasım 1937 tarihinde, Yaveri Salih Bozok’un anlatımı üzerine Atatürk de bu mekanı çok sevenler arasındaymış ve aklına geldiği anda soluğu hemen burada alırmış. Bu nedenle dükkâna girdiğinizde mermer duvarda Atatürk portresiyle beraber boza içtiği bardağı görebilirisiniz.
Hacı Sadık Bey ile başlayan bu yolculuk, bugün de 4. Nesil aile fertleriyle bozanın geleneksel damak tadını ve kalitesini korumak amacıyla devam ettirilmekte. Günümüzde burası, Vefa Lisesinin köşesinde olan, tarih kokan ve boza içebileceğiniz yer.
Artık İstanbul’un yerlisi için alışkanlık olarak gittiği, yabancısının ise tarihi görmek ve bozanın tadına bakabilmek için gittiği bir yer olmuş durumda Vefa Bozacısı. Eğer İstanbul’a yolunuz düşerse mutlaka gitmenizi öneriyor ve boza almadan hemen önce leblebinizi de almanızı tavsiye ediyoruz.
Hatta boza, nitrozamin gibi kanserojen maddelerin vücuttaki oluşumunun önlenmesine yardımcı olur. Karbonhidrat ve proteinin yanı sıra birçok besin öğesini içeren boza besleyici özelliği nedeniyle “sıvı ekmek” olarak da bilinir. “boooozaaa.. boozaaa .. ”
Hepinizin aklında bir ses bir görüntü canlanmış olmalı. O soğuk kış gecelerinde sırtında ki bakır güğüm ya da ibrikle beraber sokakları teker teker dolaşıp bağırırdı. Birçoğumuz zevkle almaya inerdik. Kaplar bozacıya verilir ve bozacı ibriğinden bozasını doldururdu. Daha sonra da evlerde bardaklara konulup bir tutam da tarçınla beraber servis edilirdi. Yanında leblebi de varsa alınan zevk iki katına çıkardı.
Boza içmeyi seviyorsanız uğramanız gereken bir bozacıdan bahsedeceğim size. Eğer hiç denemediyseniz mutlaka ama mutlaka gitmeniz gereken bir yer Vefa Bozacısı. Vefa Bozacısı’nın adını sağda solda görmüş veya duymuş olabilirsiniz.
Ürettikleri bozanın lezzetinden ötürü Türkiye de adı duyulmuş bir mekân kendisi. Dükkâna girer girmez dokusuyla geçmişin izlerini içinizde hissedebileceğiniz neredeyse hiç bozulmamış bir yer diyebiliriz. İçerisinde sakladığı ve biriktirdiği tarihi günümüzde bir tarihi eser edasıyla korumakta.
Geçmişimizden gelen ve gelenekselleşmiş bir Türk içeceği olan bozanın günümüzdeki bilinen tadına getiren kişi Hacı Sadık Bey aynı zamanda Vefa Bozacısı’nda kurucusudur. 1870 yılında Arnavutluk Prizren’den İstanbul’a gelir. O dönemlerde sokaklarda 200’ e yakın sokak satıcısı tarafından farklı farklı tatlarda boza satılmaktadır. Kendi evinin altında bir imalathane açarak burada boza üretimine başlar. Bugünkü haliyle yani koyu kıvamlı ve açık sarı renkli çok hafif ekşimsi lezzeti keşfeder.
Altı yıl boyunca kış geceleri saray ve çevresinde satarak geçimini sağlar. Çevresinden aldığı beğeniler ve destekler üzerine 1876 yılının eylül ayında İstanbul’daki Vefa semtinde boza ürünün ilk resmi dükkanını açar. Bulunduğu semtten ötürü adı “Vefa Bozacısı” olur. Hacı Sadık Bey yıllar boyunca bozasını kıvamını ve kalitesini korumak amacıyla kendi elleriyle üretir ve daha sonraki zamanlarda oğlu İsmail Hakkı Vefa ile beraber üretirler.
1933’de Hacı Sadık, 1944’te de kardeşi Hacı İbrahim vefat eder. Onların yerine İsmail Hakkı Bey geçer. Tek başına imalatta zorlandığı ve daha standart üretim sağlayabilmek için bir torna ustasıyla beraber özel bir makine ürettir. 1928 yılından bu yana hala bu makine kullanılmaktadır.
Bu mekanla ilgili bir başka anı ise 18 Kasım 1937 tarihinde, Yaveri Salih Bozok’un anlatımı üzerine Atatürk de bu mekanı çok sevenler arasındaymış ve aklına geldiği anda soluğu hemen burada alırmış. Bu nedenle dükkâna girdiğinizde mermer duvarda Atatürk portresiyle beraber boza içtiği bardağı görebilirisiniz.
Hacı Sadık Bey ile başlayan bu yolculuk, bugün de 4. Nesil aile fertleriyle bozanın geleneksel damak tadını ve kalitesini korumak amacıyla devam ettirilmekte. Günümüzde burası, Vefa Lisesinin köşesinde olan, tarih kokan ve boza içebileceğiniz yer.
Artık İstanbul’un yerlisi için alışkanlık olarak gittiği, yabancısının ise tarihi görmek ve bozanın tadına bakabilmek için gittiği bir yer olmuş durumda Vefa Bozacısı. Eğer İstanbul’a yolunuz düşerse mutlaka gitmenizi öneriyor ve boza almadan hemen önce leblebinizi de almanızı tavsiye ediyoruz.
Kapadokya Balon Turu Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Bugüne kadar hiç yüzlerce metre yüksekte uçarken önünüzde pencere olmadan gökyüzüne ve yere bakma şansınız oldu mu? Gezginlerin çoğu uçakla seyahat ederken cam kenarına oturmak isterken bunu camsız olarak gerçekleştirme fikri özgür ruhlu gezginlerin ilgisini oldukça çeker. Uçakta temiz olmayan pencereler görüş alanını kısıtlayabilir ama uçan balonda durum böyle değil. İstediğiniz her alanı berrak bir görüntüyle izleyebilirsiniz.
Kapadokya‘da balon turuna katılırsanız yüzünüze doğru esen meltem, aşağıda yüzlerce peri bacası ve tarif edilemeyen gün doğumuna manzarasına karşı uçarsınız. Sabah gün doğumu ile birlikte başlayan balon turları 4-20 km arasında bir alanda gerçekleşir. Bu yolculuk boyunca peri bacaları arasında dolaşır, vadinin güzelliklerine şahit olursunuz.
Kapadokya’da Sıcak Hava Balonu Nasıl Uçar?
Kapadokya seyahatinden önce balonun mekanizması ve güvenliği hakkında bilgi edinmek faydalı olacaktır. Basit olarak, ısınan hava yükselir şeklindeki fizik kuralı çalışır. Sıcak hava balonu iki kısımdan oluşur: Yanmayan kumaştan imal edilen kubbe ile gezginlerin ve pilotun bulunduğu sepet bölümü.
Pilot sepetin orta bölgesinde yer alan özel bölgede durur ve balonun yükselmesi ve alçalmasını ısıyı değiştirerek sağlar. Sıcak hava balonundan motor yer almaz. Bu nedenle yatayda ilerleme rüzgar ile sağlanır. Yani bu aynı zamanda şu anlama gelir: Rüzgar ne tarafa doğru eserse o tarafa gidersiniz.
Balon seyahatiniz bir miktar da şansa bağlıdır. Havanın durumuna bağlı olarak balon uçuşları iptal edilebilir veya havanın güzelliği ve rüzgarın biçimi sayesinde iki saat gezebilirsiniz.
Sıcak Hava Balonu Ne Kadar Güvenlidir ve Neden Kaza Yapar?
Kapadokya’da uçan balona binmeyi düşünenlerin kafasını karıştıran konulardan biri güvenliktir. Son zamanlarda medyada çıkan haberler sayesinde birçok insan balona binmeye çekinir olmuştur. Birkaç yılda bir de olsa Kapadokya’da balon kazası haberleri insanların aklını kurcalar.
Dünya genelindeki kaza sayıları ve oranları karşılaştırıldığında aslında en güvenli taşıtlardan birisidir. Bir balonun kaza yapması ya da sert inmesi çoğunlukla hava şartlarına bağlı olsa da pilotun yönlendirmelerini yerine getirmeyen yolcular da kazaya ya da yaralanmaya sebep olabilir.
Mesela iniş pozisyonu almazsanız yaralanma riski ortaya çıkabilir. Hava şartları ise kimsenin engel olamayacağı bir durum. Sıcak hava balonları diğer hava taşıtları gibi ani manevra ve yönlenme kabiliyetine sahip olmadıklarından hava şartları nadiren olsa da sorun çıkarabilir.
Hava şartlarını Sivil Havacılık Kurumu takip eder ve eğer hava şartları uygun görülmezse uçuşları erteler ya da iptal eder. Bu nedenle içiniz rahat olsun, denetim sağlanmaktadır.
Kapadokya’da Balon Turu Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler
Hot Air Balloon flying morning Goreme landscape Cappadocia Turkey
Kapadokya’da bir balon uçuşu ayarlarken en ucuz fiyatlı balon turunu seçmeyin. Kapadokya’da balon turu yapan 20’nin üzerinde firma vardır.
İlk olarak tercih edeceğiniz firmanın balon turundaki deneyimini öğrenin. Yeni firmalarla çalışırken sorun yaşayabileceğiniz durumlarla karşılaşabilirsiniz. Size 1 saat uçuş süresi vadedip 30 dakika önce uçuşu bitirebilirler ya da oldukça tecrübesiz bir pilot tahsis edebilirler.
Öncelikle uçuş süresini 1 saatten daha az belirlemiş olan firmaları tercih etmeniz tavsiye edilmez. En önemli konu ise firmanın yolcular için uçuş sigortası yaptırıp yaptırmadığı olmalıdır. Bazı şirketler fiyatı düşürmek için sigorta yaptırmayabilir.
Kapadokya’da Balon Turu Nasıl Ayarlanır?
Eğer internette Kapadokya balon turu diye bir arama yaparsanız aklınızı karıştıracak biçimde birçok farklı şirket olduğunu görürsünüz. Bazı şirketler oldukça makul fiyatlı gibi görünürken bazıları ise son derece pahalıdır. Peki firmayı nasıl belirlemek gerekir?
Yukarıda bahsedilen kriterler dışında biraz arkadaş tavsiyesi, biraz internet kullanıcı yorumu, biraz da güven ile firma seçimi yapılmalıdır. Bu aralar Kapadokya’da hizmet veren 20’dan fazla balon şirketi olmakla birlikte bunlardan üç tanesi en çok uçuş yapan ve şimdiye kadar hiç kazası olmayan firmalar.
Bunlar: Skyway, Voyager ve Royal Baloon olarak sıralanabilir. Tavsiyemiz Kapadokya balon turu için bölgeden kaldığınız otelden yardım istemek olacaktır. Eğer otelden hizmet satın alırsanız sorumluluk onların olur ve firma daha dikkatli davranır. Eğer otelden hizmet almak istemezseniz acenteler aracılığıyla da balon turu yapabilirsiniz.
Kapadokya’da Balon Turu Fiyatları Nasıldır?
Belki de en çok merak edilen konu Kapadokya’da sıcak hava balonu ile uçmanın maliyetidir. Her satın alınan hizmette olduğu gibi balon turunda da standartlar, konfor vs seçenekler değişkenlik gösterecektir. Bu da hizmete göre fiyatı artıracaktır.
Örneğin Kapadokya’da, balonda evlilik teklifi yapmak isterseniz ve konforlu bir uçuş gerçekleştirmek için 10-14 kişilik konforlu uçuşları tercih edebilirsiniz. Eğer uçuşunuz ekonomik olsun isterseniz de standart uçuşu tercih edebilirsiniz.
En düşük fiyat 250 TL‘den başlarken 1000 TL‘nin üzerine çıkabilir. Tercih edilen uçuş biçimine, turizm sezonunun dönemine ve uçuş yapacağınız güne göre fiyatlar farklılık gösterecektir.
Kapadokya’da Balon Turu Nasıl Gerçekleştirilir?
Kapadokya’da yapılan sıcak hava balonu uçuşlarının rotası ve uçuşun yapılacağı bölgeler o günkü hava şartlarına göre değişiklik gösterir. Eğer genelleme yapılacaksa bu balonlar Kapadokya’nın en güzel bölgelerinden olan Göreme ve Avanos arasından kalkış yaparlar. Balonların yönlendirmesi sadece dikey yönde olduğundan yatayda rüzgar nereye eserse oraya gidilir.
Turizm sezonunun yoğun dönemlerinde üç farklı zamanda uçuş yapılmaktadır. Bunların birincisi gün doğumunda, ikincisi gün doğumundan sonra, üçüncüsü ise gün batımında yapılır. Eğer turizm sezonunun dışındaysanız günbatımında uçuş yapılmaz.
Balon turu için gece saat 4’ten önce uyanmanız gerekir. Eğer gün doğumunda balon uçuşu yapacaksanız transfer aracı sizi otelinizden saat 4-4.30 arasında alacaktır. Bu biraz zahmetli gibi görünse de değeceğinden emin olabilirsiniz.
Kapadokya’da Sıcak Hava Balonu Turu Ne Zaman Yapılır?
Kapadokya’da yılın her gününde uçuş yapılabilir. Yine de bu hava şartlarına ve rüzgarın uygunluğuna bağlıdır. Uçuş yapılıp yapılmayacağına Sivil Havacılık Kurumu karar vermektedir. Hava şartlarının uçuş için en ideal olduğu aylar ise Nisan, Mayıs, Ekim, Kasım ve Ocak olarak sıralanabilir.
Kapadokya‘da balon turuna katılırsanız yüzünüze doğru esen meltem, aşağıda yüzlerce peri bacası ve tarif edilemeyen gün doğumuna manzarasına karşı uçarsınız. Sabah gün doğumu ile birlikte başlayan balon turları 4-20 km arasında bir alanda gerçekleşir. Bu yolculuk boyunca peri bacaları arasında dolaşır, vadinin güzelliklerine şahit olursunuz.
Kapadokya’da Sıcak Hava Balonu Nasıl Uçar?
Kapadokya seyahatinden önce balonun mekanizması ve güvenliği hakkında bilgi edinmek faydalı olacaktır. Basit olarak, ısınan hava yükselir şeklindeki fizik kuralı çalışır. Sıcak hava balonu iki kısımdan oluşur: Yanmayan kumaştan imal edilen kubbe ile gezginlerin ve pilotun bulunduğu sepet bölümü.
Pilot sepetin orta bölgesinde yer alan özel bölgede durur ve balonun yükselmesi ve alçalmasını ısıyı değiştirerek sağlar. Sıcak hava balonundan motor yer almaz. Bu nedenle yatayda ilerleme rüzgar ile sağlanır. Yani bu aynı zamanda şu anlama gelir: Rüzgar ne tarafa doğru eserse o tarafa gidersiniz.
Balon seyahatiniz bir miktar da şansa bağlıdır. Havanın durumuna bağlı olarak balon uçuşları iptal edilebilir veya havanın güzelliği ve rüzgarın biçimi sayesinde iki saat gezebilirsiniz.
Sıcak Hava Balonu Ne Kadar Güvenlidir ve Neden Kaza Yapar?
Kapadokya’da uçan balona binmeyi düşünenlerin kafasını karıştıran konulardan biri güvenliktir. Son zamanlarda medyada çıkan haberler sayesinde birçok insan balona binmeye çekinir olmuştur. Birkaç yılda bir de olsa Kapadokya’da balon kazası haberleri insanların aklını kurcalar.
Dünya genelindeki kaza sayıları ve oranları karşılaştırıldığında aslında en güvenli taşıtlardan birisidir. Bir balonun kaza yapması ya da sert inmesi çoğunlukla hava şartlarına bağlı olsa da pilotun yönlendirmelerini yerine getirmeyen yolcular da kazaya ya da yaralanmaya sebep olabilir.
Mesela iniş pozisyonu almazsanız yaralanma riski ortaya çıkabilir. Hava şartları ise kimsenin engel olamayacağı bir durum. Sıcak hava balonları diğer hava taşıtları gibi ani manevra ve yönlenme kabiliyetine sahip olmadıklarından hava şartları nadiren olsa da sorun çıkarabilir.
Hava şartlarını Sivil Havacılık Kurumu takip eder ve eğer hava şartları uygun görülmezse uçuşları erteler ya da iptal eder. Bu nedenle içiniz rahat olsun, denetim sağlanmaktadır.
Kapadokya’da Balon Turu Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler
Hot Air Balloon flying morning Goreme landscape Cappadocia Turkey
Kapadokya’da bir balon uçuşu ayarlarken en ucuz fiyatlı balon turunu seçmeyin. Kapadokya’da balon turu yapan 20’nin üzerinde firma vardır.
İlk olarak tercih edeceğiniz firmanın balon turundaki deneyimini öğrenin. Yeni firmalarla çalışırken sorun yaşayabileceğiniz durumlarla karşılaşabilirsiniz. Size 1 saat uçuş süresi vadedip 30 dakika önce uçuşu bitirebilirler ya da oldukça tecrübesiz bir pilot tahsis edebilirler.
Öncelikle uçuş süresini 1 saatten daha az belirlemiş olan firmaları tercih etmeniz tavsiye edilmez. En önemli konu ise firmanın yolcular için uçuş sigortası yaptırıp yaptırmadığı olmalıdır. Bazı şirketler fiyatı düşürmek için sigorta yaptırmayabilir.
Kapadokya’da Balon Turu Nasıl Ayarlanır?
Eğer internette Kapadokya balon turu diye bir arama yaparsanız aklınızı karıştıracak biçimde birçok farklı şirket olduğunu görürsünüz. Bazı şirketler oldukça makul fiyatlı gibi görünürken bazıları ise son derece pahalıdır. Peki firmayı nasıl belirlemek gerekir?
Yukarıda bahsedilen kriterler dışında biraz arkadaş tavsiyesi, biraz internet kullanıcı yorumu, biraz da güven ile firma seçimi yapılmalıdır. Bu aralar Kapadokya’da hizmet veren 20’dan fazla balon şirketi olmakla birlikte bunlardan üç tanesi en çok uçuş yapan ve şimdiye kadar hiç kazası olmayan firmalar.
Bunlar: Skyway, Voyager ve Royal Baloon olarak sıralanabilir. Tavsiyemiz Kapadokya balon turu için bölgeden kaldığınız otelden yardım istemek olacaktır. Eğer otelden hizmet satın alırsanız sorumluluk onların olur ve firma daha dikkatli davranır. Eğer otelden hizmet almak istemezseniz acenteler aracılığıyla da balon turu yapabilirsiniz.
Kapadokya’da Balon Turu Fiyatları Nasıldır?
Belki de en çok merak edilen konu Kapadokya’da sıcak hava balonu ile uçmanın maliyetidir. Her satın alınan hizmette olduğu gibi balon turunda da standartlar, konfor vs seçenekler değişkenlik gösterecektir. Bu da hizmete göre fiyatı artıracaktır.
Örneğin Kapadokya’da, balonda evlilik teklifi yapmak isterseniz ve konforlu bir uçuş gerçekleştirmek için 10-14 kişilik konforlu uçuşları tercih edebilirsiniz. Eğer uçuşunuz ekonomik olsun isterseniz de standart uçuşu tercih edebilirsiniz.
En düşük fiyat 250 TL‘den başlarken 1000 TL‘nin üzerine çıkabilir. Tercih edilen uçuş biçimine, turizm sezonunun dönemine ve uçuş yapacağınız güne göre fiyatlar farklılık gösterecektir.
Kapadokya’da Balon Turu Nasıl Gerçekleştirilir?
Kapadokya’da yapılan sıcak hava balonu uçuşlarının rotası ve uçuşun yapılacağı bölgeler o günkü hava şartlarına göre değişiklik gösterir. Eğer genelleme yapılacaksa bu balonlar Kapadokya’nın en güzel bölgelerinden olan Göreme ve Avanos arasından kalkış yaparlar. Balonların yönlendirmesi sadece dikey yönde olduğundan yatayda rüzgar nereye eserse oraya gidilir.
Turizm sezonunun yoğun dönemlerinde üç farklı zamanda uçuş yapılmaktadır. Bunların birincisi gün doğumunda, ikincisi gün doğumundan sonra, üçüncüsü ise gün batımında yapılır. Eğer turizm sezonunun dışındaysanız günbatımında uçuş yapılmaz.
Balon turu için gece saat 4’ten önce uyanmanız gerekir. Eğer gün doğumunda balon uçuşu yapacaksanız transfer aracı sizi otelinizden saat 4-4.30 arasında alacaktır. Bu biraz zahmetli gibi görünse de değeceğinden emin olabilirsiniz.
Kapadokya’da Sıcak Hava Balonu Turu Ne Zaman Yapılır?
Kapadokya’da yılın her gününde uçuş yapılabilir. Yine de bu hava şartlarına ve rüzgarın uygunluğuna bağlıdır. Uçuş yapılıp yapılmayacağına Sivil Havacılık Kurumu karar vermektedir. Hava şartlarının uçuş için en ideal olduğu aylar ise Nisan, Mayıs, Ekim, Kasım ve Ocak olarak sıralanabilir.
4 Ağustos 2017 Cuma
Suudi Arabistan tatili turistik mekanları otelleri ve leziz yemekleri
Suudi Arabistan Kızıldeniz ile çevrilidir. İslama göre kutsal kabul edilen iki şehir, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere Suudi Arabistanın Hicaz bölgesindedir. Arabistan Yarımadasında 16° 11’ - 32° 09’ kuzey enlemleri ve 34° 34’ - 55° 41’ doğu boylamları arasında yer alan bir ülke. Bu bölgeye Haremeyn adı da verilir. Asırlarca Osmanlılar tarafından idare edilmiştir. 18. Yüzyılın ortasında dini bir hareket olarak ortaya çıkan vehhabilik daha sonra siyasi bir harekete dönüşerek bu günki Suud devletinin temellerini oluşturmuştur.
Arabistan tarihi, ilk yaratılmış insan ve ilk peygamber hazret-i Âdem ile başlar (Bkz. Âdem Aleyhisselam). Arabistan toprakları üzerinde hazret-i Âdem’den sonra birçok peygamber geldi. Bunlardan hazret-i Nûh, insanlığın ikinci babasıdır. Araplar, hazret-i Nûh’un üç oğlundan biri olan “Sam”dan türemişlerdir. (Bkz. Nûh Aleyhisselam). Bu yüzden ülke toprakları üzerinde ilk yaşayanlara “Samiler” adı verilir. Samiler’den sonra gelenlere,Arab-ı aribe dendi. Himyer, Gassan ve Hire gibi bir takım devletler kuruldu. Eski Araplarla, yeni gelenlerin karışması neticesi,
Arab-ı müsta’ribe meydana geldi. İslamiyetten evvel, Araplar çeşitli kabileler halinde yaşarlardı. Bunların en şereflisi Kureyş, bunun içerisinden de Haşimi kolu sayılıyordu. Hazret-i Muhammed, bu koldan gelmekteydi ve 610 yılında İslam dinini tebliğe başladı. 630 yılında Mekke fethedildi. (Bkz. Muhammed Aleyhisselam) Hazret-i Muhammed 632 yılında vefat edince Dört Halife (632-661) devri başladı. Bahreyn, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Afrika, Kafkasya ve Horasan fethedildi. Dört Halife devrinden ve hazret-i Hasan’ın altı aylık hilafetinden sonra, devlet idaresi 662 yılında Emevilere geçti. Sicistan, Afganistan, Semerkant, Erzurum, Kıbrıs, Girit, Sicilya, Buhara, Harzem, Hint toprakları Malatya ve Türkistan fethedildi. Sınırlar Atlas Okyanusu ve Fransa içlerinden Türkistan’a kadar uzandı. (Bkz. Emeviler) Emevi Halifeliğinden sonra, 750’de Abbasi Halifeliği devri başladı.
Fakat Abbasiler her geçen gün kuvvet ve itibarını kaybediyordu. Çeşitli iç isyanların ve toprak kayıplarının yanında, Moğol felaketiyle 1258’de fetret devrine girildi. Üç senelik fetret devrinden sonra, Abbasilerin Mısır’daki halifeliği 1517 yılına kadar devam etti. (Bkz. Abbasiler) Arabistan Yarımadası, Sultan Birinci Selim Han (1512-1520) zamanında, Osmanlı hakimiyetine geçti. Sultan Selim Hanın 1517’deki Ridaniye Muharebesiyle Mısır’ı alıp, Memlûk Devletine son verdikten sonra, bu devletin nüfûzu altında bulunan Mekke ve Medine havalisi de Osmanlı hakimiyetini tanıdı. O sırada Mekke emiri bulunan Şerif Berekat bin Muhammed Hasani, derhal henüz on iki yaşında bulunan oğlu Şerif Ebû Nümey’i, elçilik heyetiyle Mısır’a göndererek Osmanlı padişahına tazimlerini arzla Mekke’nin anahtarlarını takdim etti.
Şerif Ebû Nümey, Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han tarafından da kabul edildi. Şerif Ebû Nümey’e hil’at giydirilerek, padişahın elini öptü. Şerif Berekat’a Mekke emirliği menşuru yazılıp, oğluna verilen hediyelerle Mekke’ye gönderildi. Mısır hazinesinden Mekke emirine maaş bağlandı. Ayrıca Şerif Ebû Nümey ile beraber Mekke ve Medine ahalisine dağıtılmak üzere, padişah tarafından 200.000 altınla bol miktarda zahire gönderildi. Bunları Emir Muslihiddin ile Mısır’dan iki kadı götürüp, mahallerinde dağıtmaya memur edildiler. 1517 yılından itibaren Mekke ve Medine’deki camilerdeki hutbelerde, Osmanlı padişahlarının adları zikredildi. Emir tayinleri de Osmanlı padişahlarınca yapılırdı.
Mekke emiri olan şerif vefat eder veya azl yahut istifa ile makamı boşaldığı zaman, yerine tayin olunacak yeni emir, şeriflerin seçimleri Mekke kadısıyla Mısır, Şam ve Cidde valilerinin arz ve inhaları üzerine padişah tarafından tayin edilirdi. Emir tayini, dört yüz yıldan fazla bu usûlle yapıldı. Osmanlılar bölgeyi imtiyazlı halde tuttular. Mübarek belde olması dolayısıyla ahalisine ziyadesiyle yardım edip, manevi ve sanat değeri yüksek pekçok eserler yaptırdılar. Arabistan ahalisi, Osmanlıların hakimiyetinde kaldıkları 1517-1918 yılları arasında bolluk içinde yaşayıp, ihtiyaçları ziyadesiyle karşılandı. 1737 yılında Abdülvehhab oğlu Muhammed’in yaymaya başladığı Vehhabilik yolu, Arabistan’daki sükûneti bozdu. Bu yol siyasi bir hal de alınca; Osmanlı Devletine karşı bölgedeki Bedevilerin desteğinde 1791’de isyan ettiler. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi ile harp ettiler. Sayısız Müslümanı öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını aldılar. Bunlar 1801’de Mekke’ye saldırdılar. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi, bunları şehre sokmadı.
Mekke etrafındaki Arap kabileleri de Vehhabi oldu. 1803’te Taif’e girdiler. Taif’teki Müslümanlara işkence edip, kadınları ve çocukları acımasızca öldürdüler. Hac mevsiminde Mekke’ye de saldırdılar. Şehre giremediler. Şerif Galib Efendi, Cidde’ye girince Sü’ûd bin Abdülaziz antlaşmayla şehre girdi, türbe ve mezarların hepsini yıktırdı. Suudiler, Şerif Galib Efendiyi yakalamak için Cidde’ye gittiyse de Osmanlı askerinin mukavemetinden geri çekildiler. Mekke’de işkence, zulüm, soygun artınca, Şerif Galib Efendi, Cidde’den şehre gelip Vehhabileri kovdu. Yemen dağlarına kaçtılar. Kaçarken çok zulüm, soygun yaptılar. Şerif Galib Efendinin tavsiyesiyle Beni Sakif Kabilesi de Taif’teki Vehhabileri şehirden kaçırttılar. Vehhabiler, Yemen dağlarındaki cahil, vahşi köylüleri toplayıp, kuvvetlerini arttırarak tekrar Mekke’yi kuşattılar. Şehir açlık sebebiyle teslim oldu. Yine şehirde çok zulüm ve tahribat yaptılar.
Mübarek beldelerdeki zulüm ve tahribat, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşanın 1812’de Cidde’ye gelmesi ve Mekke’ye asker göndermesine kadar devam etti. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, Vehhabilerin merkezi Deriyye’yi 1818’de fethedip, Vehhabi Emiri Abdullah ibni Suud ile dört oğlu ve ileri gelenlerini esir alıp, İstanbul’a gönderince, bunlar idam edildi. İngiltere bölgede fitne çıkarıp, Osmanlı Devleti içinde isyan başlatmak istediyse de 1857’de sulhla etkisiz hale getirildi. 1860 yılında bütün emirler devletin itaatı ve terbiyesi altına sokuldu. 1897’de Suudilerin lideri olan Abdülaziz er-Reşid, Vehhabiliği tekrar faal hale getirdi. Riyad, Kasim, Büreyde şeyhleri, El-Mühenne köyünde bulunan Abdülaziz bin Suud bin Faysal ile anlaştılar.
Abdülaziz bin Suud, 12.000 hecinli ile Kuveyt’ten Riyad’a geldi. 1902’de bir gece Riyad’a girdi. Abdülaziz ibnür-Reşid’in Riyad Valisi Aclan’ı bir ziyafette öldürdü. Zulümden yılmış olan halk, bunu emir yaptı. Üç sene çeşitli muharebeler yapıldı. Abdülaziz ibnür-Reşid öldürüldü. 1915’te Osmanlılar işe karışarak, Abdülaziz bin Suud, Riyad kaymakamı olmak üzere sulh yapıldı. Sonra Reşidiler ile Suudiler arasında Kasim’de harp olup, Abdülaziz bin Suud mağlup oldu. 1918’de Abdülaziz bin Suud, İngilizlerin teşviki ile bir beyanname yayınladı. Mekke’ye ve Taif’e saldırdı. Fakat, bu şehirleri Şerif Hüseyin Paşadan alamadı. 1924’te İngilizler, MekkeEmiri Şerif Hüseyin bin Ali Paşayı yakalayıp, Kıbrıs’a götürdü. İngilizlerin bu hareketinden sonra, Abdülaziz bin Suud, 1924’te Mekke’yi ve Taif’i rahatça ele geçirdi.
Suudiler, İngilizlerin yardımıyla bölgede kontrolü sağlayınca, Osmanlı Devletinden sonra halifelik makamına sahip olmak istedilerse de başaramadılar. İbn-i Suud, 1932 yılında Suudi Arabistan Krallığını kurdu. 1953 yılında ölümünden sonra, yerine oğlu Suud bin Abdülaziz geçti. 1964’te tahtan indirildi. Yerine kardeşi Faysal getirildi. 1977’de sarayında yeğeni tarafından öldürüldü. Yerine kardeşi Halid geçti. O da 1982’de ölünce kardeşi Fahd geçti. Suudi Arabistan 1948, 1967 ve 1973 yıllarında vuku bulan Arap-İsrail harplerine katıldı. İngiltere, Fransa ve ABD’den milyarlarca dolarlık silah, malzeme, savaş uçakları, güdümlü mermiler alındı. 1990 ortalarında Kuveyt’in Irak tarafından işgal edilmesine karşı olan Suudi Arabistan, Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak için harekete geçen “çok uluslu güce” üs vazifesi yaptı.
Suudi Arabistan, şeriat yasalarının anayasa olarak kabul edildiği bir krallıktır. Hem yürütme gücünü, hem yasama gücünü elinde tutan kral, Bakanlar Kurulu'nu kendi atar ve kararlarını veto etme hakkına sahiptir. Yönetimle ilgili önemli kararların aşağı yukarı tümü, Suudi ailesi tarafından alınır. Siyasal parti de, yasama organı da bulunmamakla birlikte, her yurttaş "meclis" diye adlandırılan düzenli dinleme oturumlarına doğrudan başvurarak krala şikâyetlerini iletebilir, yardımını isteyebilir.
Suudi Arabistan'da kral seçimi ile ilgili reforma gidiliyor. Kral artık halefini kendi seçemeyecek. Bunun yerine Kraliyet ailesi üyelerinden oluşan Biat adlı özel bir konsey gizli oylama yöntemiyle yeni kralı belirleyecek. 3 aday ise Kral tarafından tespit edilecek. Ancak Konsey yönetim için yetersiz gördüğü kralın haklarını elinden alma gücüne sahip olacak. Fiziki Yapı Arap Yarımadası, Önasya’da kuzeybatıdan, güneydoğuya doğru uzanmış düzgün olmayan dikdörtgen şeklinde bir yapıya sahiptir. Güney kısmı doğuya doğru genişlemekle bir çizme şeklini alır. Arap Yarımadası’nın yaklaşık 2.240.000 km2lik büyük bir bölümü Suudi Arabistan topraklarını meydana getirir. Genel olarak ülke toprakları kıyıları alçak yerlerden, sahile yakın yüksek dağlardan ve iç kısımları da yüksek ve geniş ovalardan ibarettir. Batı kıyıları Filistin sınırından, Yemen sınırına kadar Serat Sıra Dağlarıyla örtülüdür.
Bu dağların en yüksek noktası yaklaşık olarak 3657 m yüksekliğindeki Razih Dağıdır. Hicaz’ın doğusunda Necid Çölü bulunur. Necid’in güneyinde Dehna veya Rubül Hali Çölü ve doğusunda Nüfud Çölü yer alır. Serat Dağlarından doğan nehirler zayıf ve kısa olup, küçük çaylar halinde kalırlar. Çoğu Tehame kumlarında kurur. Başlıca büyük nehirleri Behre, Şecce, Kanûn, Aşer, Sem ve Bişe’dir. Bunlar ancak ani yağan yağmurlarla denize ulaşabilirler. Yarımadanın doğu taraflarında hemen hemen hiçbir nehir olmayıp, ancak bu geniş bölge “Vadi” adı verilen, nehir yatağı şeklinde olan, kuru derelere bölünmüş durumdadır. Bunların en büyüğü de, Hicaz bölgesinin güneyinde yer alan Asir bölgesinden doğan Vadi-i Remim olup, Fırat’a kadar uzandığı olmaktadır.
Ülkenin doğusunda yer alan El-Hassa bölgesi ve güney kesimleri yüksek yaylalıktır. Bu bölgenin ve Nüfud Çölü ile Yemame’nin bir kısmıysa dağlıktır. Kızıldeniz kıyıları “şap” denilen kayalar, mercanlar ve adalarla örtülüdür. Basra kıyılarıysa alçak ve girintili çıkıntılıdır. Batı bölgesinde kıyılara yakın ova ve dağların bir kısmı katılaşmış lav kalıntıları(Harralar) ile kaplıdır. Kıyıdan 250 km kadar içerdeki Hicaz bölgesindeki vadiler, tepelerden kıyıdaki ovalara doğru uzanır. Bunların içinde en önemlisi Hama Vadisidir. İklimi Arabistan iklimi, toprağından dolayı genel olarak sıcak ise de, yüksek bölgelerde serindir. İklimin en müsait olduğu yerler Yemen’e yakın bölgelerle Necid Çölüdür. Dehna Çölü ve Tehame bölgelerinde şiddetli sıcaklar ve kuraklık mevcuttur. Tehame’de genellikle yağış olmaz ve ortalama sıcaklık 37°C civarındadır.
Hiç yağmur almayan çöllerdeyse sıcaklık, gece 38°C, gündüz ise 43°C civarında seyreder. Hicaz ve güneyi mûtedil bir havaya sahiptir. Hatta Medine-i münevvereye ve Taif’e kışın kar yağdığı dahi olur. Yıllık yağış ortalaması 160 ila 180 mm kadardır. Ancak yağmurlarla meydana gelmiş olan kısmi yeşillik, sıcak ve boğucu “sam (semum)” adlı çöl rüzgarlarıyla kuruyarak kül rengine döner. Tabii Kaynaklar Arabistan topraklarının genel olarak, biricik tabii kaynağı hurmadır. Hurmanın birçok çeşitleri yetişmektedir. Ülkenin Yemen ve Amman’a yakın bölgesiyle, Hicaz ve Necid bölgelerinde çok çeşitli bitkilerin yanında tıpta kullanılan sinameki, demirhindi, kat ağacı ve zamk-ı Arabi, gibi nadide bitki türleri de yetişir.
Ülkede göze çarpacak ormanlar olmayıp, çoğu yerler çıplak ve taşlıktır. Meyve ağaçları dışında, seyrek olarak ardıç, yabani yasemin ve yabani zeytin ağaçları da mevcuttur. Yağmurların düştüğü dönemlerde meydana gelen yeşillik ve mer’alar, kısa sürede kurur. Sulak bölgelerde ve Tehame civarında bol, uzun ve çeşitli kamış türleri yetişir. Suudi Arabistan toprakları, deve ve cins atların asıl vatanıdır. Dünyanın en güzel atları burada yetişir. Necid bölgesi at ve deve bakımından en zengin bölgedir. Diğer bölgelerdeyse daha çok koyun, keçi, sığır ve eşek yetiştirilir. Vahşi hayvanlar içinde, en başta çöllerin kralı olan arslan gelir. Ayrıca kaplan, sırtlan, çakal, domuz, kurt, tilki ve maymun cinsleri yaşar.
Ülkede çok sayıda çekirge sürüleri ve Hicaz taraflarında da “ladug”” isminde zehirli bir cins örümcek mevcuttur. Ülke toprakları, yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengindir. Altın, simli kibrit, salz, bakır ve daha birçok çeşit maden çıkarılır. Mekke-i mükerreme civarlarında, kükürt damarları ve petrol yatakları mevcuttur. Kızıldeniz önemli bir tuz kaynağıdır. Basra kıyılarının ise incisi pek meşhurdur. Nüfus ve Sosyal Hayat Suudi Arabistan nüfûsu 14.691.000’dir. Yıllık nüfus artış oranı % 6 olup, nüfus yoğunluğu 5’tir. Nûh aleyhisselamdan sonra, Arabistan Yarımadasında yerleşenlere “Arab-ı baide” denir. Âd, Semud ve Amalika bunlardandır. Bunların hepsi “Sam” soyundandır.
Yemen’dekilere ise “Arab-ı aribe” denir. İkisinin karışmasından “Arab-ı müsta’rebe” meydana geldi. Araplar, İslamiyetten sonra yabancılarla karıştı. Lisanları değişerek “Arab-ı müsta’ceme” ismini aldılar. Arabistan’da eskiden beri hasebe ve nesebe çok önem verilirdi. Bu yüzden birçok kabileler mevcuttur. Herbiri şeyhlikle idare edilir. Arabistan kabilelerinin en kalabalık ve en güçlüsü Kureyş’tir. Kureyş, Resûlullah aleyhisselamın on birinci babası olan Fihr’in ismidir. Arab-ı müsta’rebe’den “Beni Adnan” ve bunlar arasında da “Mudar” ve“Rebia” kabileleri meşhur oldu. “BeniMudar”dan Kenane, Kureyş, Hevazin, Sakif, Temim ve Müzeyne kabileleri meydana geldi.
Kureyş kabilesi Mekke’de yerleşmekle ayrıca şeref kazandı. Kabile reisleri, mühim işlerde anlaşmak için, Mekke’de “Dar-ün-nedve” denilen yerde toplanıp meşveret ederlerdi. Kureyş kabilesi de, on kola ayrılmıştı. Zemzem dağıtma ve Kabe’yi tamir ve tezyin işi, bunların da en şereflisi Haşimilere verilmişti. Bugünkü Suudi Arabistan halkı ise, yabancılarla karışarak onlardan sonra gelenlerdir. Ülkenin şimdiki etnik yapısı eskiye nazaran çok değişmiştir. Hakiki Araplar pek kalmamıştır. Çoğunluğu Suudiler, Mısırlılar ve Yemenliler teşkil etmektedir. Bundan başka Filistinli, Ürdünlü, Suriyeli, Pakistanlı, Hintli, Zenci ve bir miktar da Avrupa ve Amerika kıtalarından gelen insanlar yaşamaktadır. Nüfûsun % 70’ine yakın bir bölümü şehirlerde yaşamaktadır.
Dil Arapçadır. Fakat bugünkü Arapça çok değişik bir şekildedir. Yani İslamiyyetin ilk yıllarındaki Kureyş Arabisi hemen hemen kalmamıştır. Arapça, çeşitli Arap ülkelerinde farklı lehçeler halindedir. Bugünkü Araplar, yaşayış bakımından iki kısımdır. Bir kısmı şehirli diğer kısmı göçebedir. Fakat son zamanlarda kurulan modern şehirlerde şehirli nüfusu çok daha fazla artmıştır. Suudi Arabistan’da Vehhabilik yaygın olup, devlet desteğindedir. Halkın okuma-yazma oranı % 15 civarındadır.
Medine, Cidde ve Riyad Üniversiteleri meşhurdur. Eğitim ve öğretim serbest ve ücretsizdir. Kabe-i Şerif Ülkenin başşehri Riyad olup, geniş ve kalabalık bir şehirdir. Diğer önemli şehirleri Mekke,Medine, Cidde, Yenbo, Abha ve Anaiza’dır. Mekke-i mükerreme kıyıdan yaklaşık 64 km içeridedir. İslamın kıblesi, Allahü tealanın evi Kabe-i muazzama bu şehirdedir. Camilerin efdali Kabe-i muazzama, sonra bunun etrafındaki Mescid-i haramdır. Kabe-i şerif, Âdem aleyhisselam tarafından yapılmış ve İbrahim aleyhisselam ve İsmail aleyhisselam zamanında tamir edilmiştir.
Medine-i münevvere ise kıyıdan yaklaşık 320 km içerde ve Mekke-i mükerremenin kuzeyindedir. Resûlullah efendimizin mübarek Kabr-i şerifleri buradadır. Her yıl milyonlarca Müslüman Kabe-i şerifi ziyaret ederek “Hacı” olmakla şereflenmektedir. Suudi Arabistan, petrolden büyük gelir sağlayarak çeşitli sosyal tesisleri açmış durumdadır. Sağlık işleri ücretsiz yürütülmektedir. Riyad Kral Faysal Tıp Merkezi, çok meşhur olmuştur. Ülkenin turizmi oldukça gelişmiş durumdadır. Ekonomi Suudi Arabistan ekonomisi, 1932 yılında petrolün bulunmasıyla hızla gelişerek, dünya ekonomisine tesir edecek seviyeye gelmiştir. Petrol gelirleri ülke ekonomisinin can damarını teşkil etmektedir.
Ülkenin en önemli endüstrisi petrol ve ürünleridir. Ortadoğu’nun en büyük petrol üreticisidir. Bu bakımdan dünyanın üçüncü ülkesidir. Petrole paralel olarak, petro kimya endüstrisi kurulmuştur. Petrolden başka tabii gaz, altın, gümüş ve demir de çıkarılmaktadır. Ekonomide ikinciliği tarım sahası alır. Ülkenin sadece % 2’si tarıma müsaittir. Nüfûsun % 28’ine yakın bir bölümü tarım alanında çalışmaktadır. Geri kalan nüfûsun iş sahaları ise % 44’ü diğer hizmetler, hükümet işleri ve ticarette, % 4’lük bir bölüm ise endüstridedir. Başlıca yetiştirilen tarım ürünleri hurma, buğday ve meyvedir.
Tarım alanları, bağ ve bahçelerin % 85’ine yakın bir bölümü sun’i olarak sulanmaktadır. Deve, eşek ve koyun yetiştiriciliği gelişmiştir. Buna bağlı olarak hayvan derisi ve yün üretimi mevcuttur. Suudi Arabistan’ın yıllık ekonomik büyüme hızı, % 9,8 civarındadır. Ticaretinin büyük bir bölümünü ABD ile yapar. Bundan başka Japonya, Birleşik Almanya, Fransa ve Ortadoğu ülkeleriyle ticari münasebetleri gelişmiştir. İhracatı, ithalatının yaklaşık iki katıdır. İhracatının % 90’ından fazlasını petrol ve petrol ürünleri teşkil etmektedir. Bu bakımdan dünya birincisidir. Ayrıca hurma, deri ve yün diğer ihraç ürünleridir.
Son zamanlarda AET ülkeleriyle olan ekonomik münasebetleri artmıştır. Ülkede balıkçılık ve turizm çok önemli iki gelir kaynağıdır. Turizmden elde edilen gelirler oldukça yüksektir. Ülkenin demiryolu ve karayolu ulaştırma şebekesi çok gelişmiştir. Son yıllarda havayolu ulaştırması da çok düzenli hale getirilmiştir. Sultan İkinci Abdülhamid Hanın yaptırdığı meşhur Hamidiye Hicaz Demiryolu, Zerka’ya kadar işlemektedir. Abdülhamid Han, bundan başka, Medine-i münevvereye kadar telgraf hattı yaptırmıştı. Suudi Arabistan’ın başlıca limanları Yenbu, Cidde, Ras Tanura ve Dahran limanlarıdır. Suudi Arabistan'da araç kiralama ve rent acar hizmetleri bulabilecğiniz adreslerimiz mevcuttur.
Arabistan tarihi, ilk yaratılmış insan ve ilk peygamber hazret-i Âdem ile başlar (Bkz. Âdem Aleyhisselam). Arabistan toprakları üzerinde hazret-i Âdem’den sonra birçok peygamber geldi. Bunlardan hazret-i Nûh, insanlığın ikinci babasıdır. Araplar, hazret-i Nûh’un üç oğlundan biri olan “Sam”dan türemişlerdir. (Bkz. Nûh Aleyhisselam). Bu yüzden ülke toprakları üzerinde ilk yaşayanlara “Samiler” adı verilir. Samiler’den sonra gelenlere,Arab-ı aribe dendi. Himyer, Gassan ve Hire gibi bir takım devletler kuruldu. Eski Araplarla, yeni gelenlerin karışması neticesi,
Arab-ı müsta’ribe meydana geldi. İslamiyetten evvel, Araplar çeşitli kabileler halinde yaşarlardı. Bunların en şereflisi Kureyş, bunun içerisinden de Haşimi kolu sayılıyordu. Hazret-i Muhammed, bu koldan gelmekteydi ve 610 yılında İslam dinini tebliğe başladı. 630 yılında Mekke fethedildi. (Bkz. Muhammed Aleyhisselam) Hazret-i Muhammed 632 yılında vefat edince Dört Halife (632-661) devri başladı. Bahreyn, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Afrika, Kafkasya ve Horasan fethedildi. Dört Halife devrinden ve hazret-i Hasan’ın altı aylık hilafetinden sonra, devlet idaresi 662 yılında Emevilere geçti. Sicistan, Afganistan, Semerkant, Erzurum, Kıbrıs, Girit, Sicilya, Buhara, Harzem, Hint toprakları Malatya ve Türkistan fethedildi. Sınırlar Atlas Okyanusu ve Fransa içlerinden Türkistan’a kadar uzandı. (Bkz. Emeviler) Emevi Halifeliğinden sonra, 750’de Abbasi Halifeliği devri başladı.
Fakat Abbasiler her geçen gün kuvvet ve itibarını kaybediyordu. Çeşitli iç isyanların ve toprak kayıplarının yanında, Moğol felaketiyle 1258’de fetret devrine girildi. Üç senelik fetret devrinden sonra, Abbasilerin Mısır’daki halifeliği 1517 yılına kadar devam etti. (Bkz. Abbasiler) Arabistan Yarımadası, Sultan Birinci Selim Han (1512-1520) zamanında, Osmanlı hakimiyetine geçti. Sultan Selim Hanın 1517’deki Ridaniye Muharebesiyle Mısır’ı alıp, Memlûk Devletine son verdikten sonra, bu devletin nüfûzu altında bulunan Mekke ve Medine havalisi de Osmanlı hakimiyetini tanıdı. O sırada Mekke emiri bulunan Şerif Berekat bin Muhammed Hasani, derhal henüz on iki yaşında bulunan oğlu Şerif Ebû Nümey’i, elçilik heyetiyle Mısır’a göndererek Osmanlı padişahına tazimlerini arzla Mekke’nin anahtarlarını takdim etti.
Şerif Ebû Nümey, Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han tarafından da kabul edildi. Şerif Ebû Nümey’e hil’at giydirilerek, padişahın elini öptü. Şerif Berekat’a Mekke emirliği menşuru yazılıp, oğluna verilen hediyelerle Mekke’ye gönderildi. Mısır hazinesinden Mekke emirine maaş bağlandı. Ayrıca Şerif Ebû Nümey ile beraber Mekke ve Medine ahalisine dağıtılmak üzere, padişah tarafından 200.000 altınla bol miktarda zahire gönderildi. Bunları Emir Muslihiddin ile Mısır’dan iki kadı götürüp, mahallerinde dağıtmaya memur edildiler. 1517 yılından itibaren Mekke ve Medine’deki camilerdeki hutbelerde, Osmanlı padişahlarının adları zikredildi. Emir tayinleri de Osmanlı padişahlarınca yapılırdı.
Mekke emiri olan şerif vefat eder veya azl yahut istifa ile makamı boşaldığı zaman, yerine tayin olunacak yeni emir, şeriflerin seçimleri Mekke kadısıyla Mısır, Şam ve Cidde valilerinin arz ve inhaları üzerine padişah tarafından tayin edilirdi. Emir tayini, dört yüz yıldan fazla bu usûlle yapıldı. Osmanlılar bölgeyi imtiyazlı halde tuttular. Mübarek belde olması dolayısıyla ahalisine ziyadesiyle yardım edip, manevi ve sanat değeri yüksek pekçok eserler yaptırdılar. Arabistan ahalisi, Osmanlıların hakimiyetinde kaldıkları 1517-1918 yılları arasında bolluk içinde yaşayıp, ihtiyaçları ziyadesiyle karşılandı. 1737 yılında Abdülvehhab oğlu Muhammed’in yaymaya başladığı Vehhabilik yolu, Arabistan’daki sükûneti bozdu. Bu yol siyasi bir hal de alınca; Osmanlı Devletine karşı bölgedeki Bedevilerin desteğinde 1791’de isyan ettiler. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi ile harp ettiler. Sayısız Müslümanı öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını aldılar. Bunlar 1801’de Mekke’ye saldırdılar. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi, bunları şehre sokmadı.
Mekke etrafındaki Arap kabileleri de Vehhabi oldu. 1803’te Taif’e girdiler. Taif’teki Müslümanlara işkence edip, kadınları ve çocukları acımasızca öldürdüler. Hac mevsiminde Mekke’ye de saldırdılar. Şehre giremediler. Şerif Galib Efendi, Cidde’ye girince Sü’ûd bin Abdülaziz antlaşmayla şehre girdi, türbe ve mezarların hepsini yıktırdı. Suudiler, Şerif Galib Efendiyi yakalamak için Cidde’ye gittiyse de Osmanlı askerinin mukavemetinden geri çekildiler. Mekke’de işkence, zulüm, soygun artınca, Şerif Galib Efendi, Cidde’den şehre gelip Vehhabileri kovdu. Yemen dağlarına kaçtılar. Kaçarken çok zulüm, soygun yaptılar. Şerif Galib Efendinin tavsiyesiyle Beni Sakif Kabilesi de Taif’teki Vehhabileri şehirden kaçırttılar. Vehhabiler, Yemen dağlarındaki cahil, vahşi köylüleri toplayıp, kuvvetlerini arttırarak tekrar Mekke’yi kuşattılar. Şehir açlık sebebiyle teslim oldu. Yine şehirde çok zulüm ve tahribat yaptılar.
Mübarek beldelerdeki zulüm ve tahribat, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşanın 1812’de Cidde’ye gelmesi ve Mekke’ye asker göndermesine kadar devam etti. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, Vehhabilerin merkezi Deriyye’yi 1818’de fethedip, Vehhabi Emiri Abdullah ibni Suud ile dört oğlu ve ileri gelenlerini esir alıp, İstanbul’a gönderince, bunlar idam edildi. İngiltere bölgede fitne çıkarıp, Osmanlı Devleti içinde isyan başlatmak istediyse de 1857’de sulhla etkisiz hale getirildi. 1860 yılında bütün emirler devletin itaatı ve terbiyesi altına sokuldu. 1897’de Suudilerin lideri olan Abdülaziz er-Reşid, Vehhabiliği tekrar faal hale getirdi. Riyad, Kasim, Büreyde şeyhleri, El-Mühenne köyünde bulunan Abdülaziz bin Suud bin Faysal ile anlaştılar.
Abdülaziz bin Suud, 12.000 hecinli ile Kuveyt’ten Riyad’a geldi. 1902’de bir gece Riyad’a girdi. Abdülaziz ibnür-Reşid’in Riyad Valisi Aclan’ı bir ziyafette öldürdü. Zulümden yılmış olan halk, bunu emir yaptı. Üç sene çeşitli muharebeler yapıldı. Abdülaziz ibnür-Reşid öldürüldü. 1915’te Osmanlılar işe karışarak, Abdülaziz bin Suud, Riyad kaymakamı olmak üzere sulh yapıldı. Sonra Reşidiler ile Suudiler arasında Kasim’de harp olup, Abdülaziz bin Suud mağlup oldu. 1918’de Abdülaziz bin Suud, İngilizlerin teşviki ile bir beyanname yayınladı. Mekke’ye ve Taif’e saldırdı. Fakat, bu şehirleri Şerif Hüseyin Paşadan alamadı. 1924’te İngilizler, MekkeEmiri Şerif Hüseyin bin Ali Paşayı yakalayıp, Kıbrıs’a götürdü. İngilizlerin bu hareketinden sonra, Abdülaziz bin Suud, 1924’te Mekke’yi ve Taif’i rahatça ele geçirdi.
Suudiler, İngilizlerin yardımıyla bölgede kontrolü sağlayınca, Osmanlı Devletinden sonra halifelik makamına sahip olmak istedilerse de başaramadılar. İbn-i Suud, 1932 yılında Suudi Arabistan Krallığını kurdu. 1953 yılında ölümünden sonra, yerine oğlu Suud bin Abdülaziz geçti. 1964’te tahtan indirildi. Yerine kardeşi Faysal getirildi. 1977’de sarayında yeğeni tarafından öldürüldü. Yerine kardeşi Halid geçti. O da 1982’de ölünce kardeşi Fahd geçti. Suudi Arabistan 1948, 1967 ve 1973 yıllarında vuku bulan Arap-İsrail harplerine katıldı. İngiltere, Fransa ve ABD’den milyarlarca dolarlık silah, malzeme, savaş uçakları, güdümlü mermiler alındı. 1990 ortalarında Kuveyt’in Irak tarafından işgal edilmesine karşı olan Suudi Arabistan, Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak için harekete geçen “çok uluslu güce” üs vazifesi yaptı.
Suudi Arabistan, şeriat yasalarının anayasa olarak kabul edildiği bir krallıktır. Hem yürütme gücünü, hem yasama gücünü elinde tutan kral, Bakanlar Kurulu'nu kendi atar ve kararlarını veto etme hakkına sahiptir. Yönetimle ilgili önemli kararların aşağı yukarı tümü, Suudi ailesi tarafından alınır. Siyasal parti de, yasama organı da bulunmamakla birlikte, her yurttaş "meclis" diye adlandırılan düzenli dinleme oturumlarına doğrudan başvurarak krala şikâyetlerini iletebilir, yardımını isteyebilir.
Suudi Arabistan'da kral seçimi ile ilgili reforma gidiliyor. Kral artık halefini kendi seçemeyecek. Bunun yerine Kraliyet ailesi üyelerinden oluşan Biat adlı özel bir konsey gizli oylama yöntemiyle yeni kralı belirleyecek. 3 aday ise Kral tarafından tespit edilecek. Ancak Konsey yönetim için yetersiz gördüğü kralın haklarını elinden alma gücüne sahip olacak. Fiziki Yapı Arap Yarımadası, Önasya’da kuzeybatıdan, güneydoğuya doğru uzanmış düzgün olmayan dikdörtgen şeklinde bir yapıya sahiptir. Güney kısmı doğuya doğru genişlemekle bir çizme şeklini alır. Arap Yarımadası’nın yaklaşık 2.240.000 km2lik büyük bir bölümü Suudi Arabistan topraklarını meydana getirir. Genel olarak ülke toprakları kıyıları alçak yerlerden, sahile yakın yüksek dağlardan ve iç kısımları da yüksek ve geniş ovalardan ibarettir. Batı kıyıları Filistin sınırından, Yemen sınırına kadar Serat Sıra Dağlarıyla örtülüdür.
Bu dağların en yüksek noktası yaklaşık olarak 3657 m yüksekliğindeki Razih Dağıdır. Hicaz’ın doğusunda Necid Çölü bulunur. Necid’in güneyinde Dehna veya Rubül Hali Çölü ve doğusunda Nüfud Çölü yer alır. Serat Dağlarından doğan nehirler zayıf ve kısa olup, küçük çaylar halinde kalırlar. Çoğu Tehame kumlarında kurur. Başlıca büyük nehirleri Behre, Şecce, Kanûn, Aşer, Sem ve Bişe’dir. Bunlar ancak ani yağan yağmurlarla denize ulaşabilirler. Yarımadanın doğu taraflarında hemen hemen hiçbir nehir olmayıp, ancak bu geniş bölge “Vadi” adı verilen, nehir yatağı şeklinde olan, kuru derelere bölünmüş durumdadır. Bunların en büyüğü de, Hicaz bölgesinin güneyinde yer alan Asir bölgesinden doğan Vadi-i Remim olup, Fırat’a kadar uzandığı olmaktadır.
Ülkenin doğusunda yer alan El-Hassa bölgesi ve güney kesimleri yüksek yaylalıktır. Bu bölgenin ve Nüfud Çölü ile Yemame’nin bir kısmıysa dağlıktır. Kızıldeniz kıyıları “şap” denilen kayalar, mercanlar ve adalarla örtülüdür. Basra kıyılarıysa alçak ve girintili çıkıntılıdır. Batı bölgesinde kıyılara yakın ova ve dağların bir kısmı katılaşmış lav kalıntıları(Harralar) ile kaplıdır. Kıyıdan 250 km kadar içerdeki Hicaz bölgesindeki vadiler, tepelerden kıyıdaki ovalara doğru uzanır. Bunların içinde en önemlisi Hama Vadisidir. İklimi Arabistan iklimi, toprağından dolayı genel olarak sıcak ise de, yüksek bölgelerde serindir. İklimin en müsait olduğu yerler Yemen’e yakın bölgelerle Necid Çölüdür. Dehna Çölü ve Tehame bölgelerinde şiddetli sıcaklar ve kuraklık mevcuttur. Tehame’de genellikle yağış olmaz ve ortalama sıcaklık 37°C civarındadır.
Hiç yağmur almayan çöllerdeyse sıcaklık, gece 38°C, gündüz ise 43°C civarında seyreder. Hicaz ve güneyi mûtedil bir havaya sahiptir. Hatta Medine-i münevvereye ve Taif’e kışın kar yağdığı dahi olur. Yıllık yağış ortalaması 160 ila 180 mm kadardır. Ancak yağmurlarla meydana gelmiş olan kısmi yeşillik, sıcak ve boğucu “sam (semum)” adlı çöl rüzgarlarıyla kuruyarak kül rengine döner. Tabii Kaynaklar Arabistan topraklarının genel olarak, biricik tabii kaynağı hurmadır. Hurmanın birçok çeşitleri yetişmektedir. Ülkenin Yemen ve Amman’a yakın bölgesiyle, Hicaz ve Necid bölgelerinde çok çeşitli bitkilerin yanında tıpta kullanılan sinameki, demirhindi, kat ağacı ve zamk-ı Arabi, gibi nadide bitki türleri de yetişir.
Ülkede göze çarpacak ormanlar olmayıp, çoğu yerler çıplak ve taşlıktır. Meyve ağaçları dışında, seyrek olarak ardıç, yabani yasemin ve yabani zeytin ağaçları da mevcuttur. Yağmurların düştüğü dönemlerde meydana gelen yeşillik ve mer’alar, kısa sürede kurur. Sulak bölgelerde ve Tehame civarında bol, uzun ve çeşitli kamış türleri yetişir. Suudi Arabistan toprakları, deve ve cins atların asıl vatanıdır. Dünyanın en güzel atları burada yetişir. Necid bölgesi at ve deve bakımından en zengin bölgedir. Diğer bölgelerdeyse daha çok koyun, keçi, sığır ve eşek yetiştirilir. Vahşi hayvanlar içinde, en başta çöllerin kralı olan arslan gelir. Ayrıca kaplan, sırtlan, çakal, domuz, kurt, tilki ve maymun cinsleri yaşar.
Ülkede çok sayıda çekirge sürüleri ve Hicaz taraflarında da “ladug”” isminde zehirli bir cins örümcek mevcuttur. Ülke toprakları, yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengindir. Altın, simli kibrit, salz, bakır ve daha birçok çeşit maden çıkarılır. Mekke-i mükerreme civarlarında, kükürt damarları ve petrol yatakları mevcuttur. Kızıldeniz önemli bir tuz kaynağıdır. Basra kıyılarının ise incisi pek meşhurdur. Nüfus ve Sosyal Hayat Suudi Arabistan nüfûsu 14.691.000’dir. Yıllık nüfus artış oranı % 6 olup, nüfus yoğunluğu 5’tir. Nûh aleyhisselamdan sonra, Arabistan Yarımadasında yerleşenlere “Arab-ı baide” denir. Âd, Semud ve Amalika bunlardandır. Bunların hepsi “Sam” soyundandır.
Yemen’dekilere ise “Arab-ı aribe” denir. İkisinin karışmasından “Arab-ı müsta’rebe” meydana geldi. Araplar, İslamiyetten sonra yabancılarla karıştı. Lisanları değişerek “Arab-ı müsta’ceme” ismini aldılar. Arabistan’da eskiden beri hasebe ve nesebe çok önem verilirdi. Bu yüzden birçok kabileler mevcuttur. Herbiri şeyhlikle idare edilir. Arabistan kabilelerinin en kalabalık ve en güçlüsü Kureyş’tir. Kureyş, Resûlullah aleyhisselamın on birinci babası olan Fihr’in ismidir. Arab-ı müsta’rebe’den “Beni Adnan” ve bunlar arasında da “Mudar” ve“Rebia” kabileleri meşhur oldu. “BeniMudar”dan Kenane, Kureyş, Hevazin, Sakif, Temim ve Müzeyne kabileleri meydana geldi.
Kureyş kabilesi Mekke’de yerleşmekle ayrıca şeref kazandı. Kabile reisleri, mühim işlerde anlaşmak için, Mekke’de “Dar-ün-nedve” denilen yerde toplanıp meşveret ederlerdi. Kureyş kabilesi de, on kola ayrılmıştı. Zemzem dağıtma ve Kabe’yi tamir ve tezyin işi, bunların da en şereflisi Haşimilere verilmişti. Bugünkü Suudi Arabistan halkı ise, yabancılarla karışarak onlardan sonra gelenlerdir. Ülkenin şimdiki etnik yapısı eskiye nazaran çok değişmiştir. Hakiki Araplar pek kalmamıştır. Çoğunluğu Suudiler, Mısırlılar ve Yemenliler teşkil etmektedir. Bundan başka Filistinli, Ürdünlü, Suriyeli, Pakistanlı, Hintli, Zenci ve bir miktar da Avrupa ve Amerika kıtalarından gelen insanlar yaşamaktadır. Nüfûsun % 70’ine yakın bir bölümü şehirlerde yaşamaktadır.
Dil Arapçadır. Fakat bugünkü Arapça çok değişik bir şekildedir. Yani İslamiyyetin ilk yıllarındaki Kureyş Arabisi hemen hemen kalmamıştır. Arapça, çeşitli Arap ülkelerinde farklı lehçeler halindedir. Bugünkü Araplar, yaşayış bakımından iki kısımdır. Bir kısmı şehirli diğer kısmı göçebedir. Fakat son zamanlarda kurulan modern şehirlerde şehirli nüfusu çok daha fazla artmıştır. Suudi Arabistan’da Vehhabilik yaygın olup, devlet desteğindedir. Halkın okuma-yazma oranı % 15 civarındadır.
Medine, Cidde ve Riyad Üniversiteleri meşhurdur. Eğitim ve öğretim serbest ve ücretsizdir. Kabe-i Şerif Ülkenin başşehri Riyad olup, geniş ve kalabalık bir şehirdir. Diğer önemli şehirleri Mekke,Medine, Cidde, Yenbo, Abha ve Anaiza’dır. Mekke-i mükerreme kıyıdan yaklaşık 64 km içeridedir. İslamın kıblesi, Allahü tealanın evi Kabe-i muazzama bu şehirdedir. Camilerin efdali Kabe-i muazzama, sonra bunun etrafındaki Mescid-i haramdır. Kabe-i şerif, Âdem aleyhisselam tarafından yapılmış ve İbrahim aleyhisselam ve İsmail aleyhisselam zamanında tamir edilmiştir.
Medine-i münevvere ise kıyıdan yaklaşık 320 km içerde ve Mekke-i mükerremenin kuzeyindedir. Resûlullah efendimizin mübarek Kabr-i şerifleri buradadır. Her yıl milyonlarca Müslüman Kabe-i şerifi ziyaret ederek “Hacı” olmakla şereflenmektedir. Suudi Arabistan, petrolden büyük gelir sağlayarak çeşitli sosyal tesisleri açmış durumdadır. Sağlık işleri ücretsiz yürütülmektedir. Riyad Kral Faysal Tıp Merkezi, çok meşhur olmuştur. Ülkenin turizmi oldukça gelişmiş durumdadır. Ekonomi Suudi Arabistan ekonomisi, 1932 yılında petrolün bulunmasıyla hızla gelişerek, dünya ekonomisine tesir edecek seviyeye gelmiştir. Petrol gelirleri ülke ekonomisinin can damarını teşkil etmektedir.
Ülkenin en önemli endüstrisi petrol ve ürünleridir. Ortadoğu’nun en büyük petrol üreticisidir. Bu bakımdan dünyanın üçüncü ülkesidir. Petrole paralel olarak, petro kimya endüstrisi kurulmuştur. Petrolden başka tabii gaz, altın, gümüş ve demir de çıkarılmaktadır. Ekonomide ikinciliği tarım sahası alır. Ülkenin sadece % 2’si tarıma müsaittir. Nüfûsun % 28’ine yakın bir bölümü tarım alanında çalışmaktadır. Geri kalan nüfûsun iş sahaları ise % 44’ü diğer hizmetler, hükümet işleri ve ticarette, % 4’lük bir bölüm ise endüstridedir. Başlıca yetiştirilen tarım ürünleri hurma, buğday ve meyvedir.
Tarım alanları, bağ ve bahçelerin % 85’ine yakın bir bölümü sun’i olarak sulanmaktadır. Deve, eşek ve koyun yetiştiriciliği gelişmiştir. Buna bağlı olarak hayvan derisi ve yün üretimi mevcuttur. Suudi Arabistan’ın yıllık ekonomik büyüme hızı, % 9,8 civarındadır. Ticaretinin büyük bir bölümünü ABD ile yapar. Bundan başka Japonya, Birleşik Almanya, Fransa ve Ortadoğu ülkeleriyle ticari münasebetleri gelişmiştir. İhracatı, ithalatının yaklaşık iki katıdır. İhracatının % 90’ından fazlasını petrol ve petrol ürünleri teşkil etmektedir. Bu bakımdan dünya birincisidir. Ayrıca hurma, deri ve yün diğer ihraç ürünleridir.
Son zamanlarda AET ülkeleriyle olan ekonomik münasebetleri artmıştır. Ülkede balıkçılık ve turizm çok önemli iki gelir kaynağıdır. Turizmden elde edilen gelirler oldukça yüksektir. Ülkenin demiryolu ve karayolu ulaştırma şebekesi çok gelişmiştir. Son yıllarda havayolu ulaştırması da çok düzenli hale getirilmiştir. Sultan İkinci Abdülhamid Hanın yaptırdığı meşhur Hamidiye Hicaz Demiryolu, Zerka’ya kadar işlemektedir. Abdülhamid Han, bundan başka, Medine-i münevvereye kadar telgraf hattı yaptırmıştı. Suudi Arabistan’ın başlıca limanları Yenbu, Cidde, Ras Tanura ve Dahran limanlarıdır. Suudi Arabistan'da araç kiralama ve rent acar hizmetleri bulabilecğiniz adreslerimiz mevcuttur.
Tacikistan tatili turistik mekanları otelleri ve leziz yemekleri
Tacikistan Tacikistan Orta Asya’da yer alan bir devlet. Doğuda Çin, güneyde Afganistan, batı ve kuzeyde Özbekistan ve Kırgızistan’la çevrili Tacikistan toprakları Asya’nın dağlık iç kesimlerinde yer alır. İran kökenli bir halk olan Tacikler, milattan önce sırasıyla Perslerin, Büyük İskender’in ve onun ardından kurulan devletlerin hakimiyetleri altında kaldılar. Yedi-sekizinci asırlar arasında Müslüman Araplar Taciklerin yaşadığı bölgeyi fethettiler ve buralara Maveraünnehr ismini verdiler.
Kısa zamanda Müslümanlığı kabul eden Tacikler, bölgeye hakim olan Türklerin kültür ve dillerinden büyük ölçüde etkilendiler. Tacikler 15. asırdan 18. asrın ortalarına kadar Buhara Hanlığının hakimiyeti altında yaşadılar. Daha sonra Ceyhun Irmağının güneyinde ve güneybatısındaki toprakları ele geçiren Afganlar, Taciklere hakimiyetlerini kabul ettirdiler. Tacik topraklarının büyük bölümü 1860’lı yıllarda Rusların eline geçti. Buhara Hanlığı ise 1868’de Rusya’nın hakimiyetini kabul etti. Rusya’daki 1917 Ekim Devriminden sonraTaciklerin yaşadığı toprakların bir bölümü 1918 Nisan’ında kurulan Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlandı.
Bugünkü Tacikistan topraklarının böyük bölümünü içine alan Buhara Hanlığında 23 Ağustos 1920’de yönetime el koyan devrimciler, Ekim ayında Buhara Sovyet Halk Cumhuriyetini kurdular. Devrimciler 1921 başlarında Duşanbe ve Kulyab’ı ele geçirdiler. Yeni yönetime karşı ayaklanan halk, kanlı bir şekilde bastırıldıysa da ayaklanmacılar İbrahim Bek idaresinde mücadelelerine 1931’e kadar Doğu Buhara’da devam ettiler. Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti ile 1924’te Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlı Tacik toprakları birleştirilerek Tacikistan Özerk Cumhuriyeti kuruldu. İdari olarak Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlıydı.
1929’da Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 cumhuriyetten biri haline getirildi. Sovyetler Birliğinde 1989’da başlayan reformlar Tacikistan’da da köklü değişikliklere sebep oldu. İlk çok partili seçimler yapıldı. Ülke yeni bir siyasi ve ekonomik döneme girdi. Tacikistan 1991’de bağımsızlığını ilan etti ve aynı sene Bağımsız Devletler Topluluğuna katıldı. Tacikistan bağımsızlığını ilan eder etmez, ülkedeki belli başlı üç muhalif grup başta bulunan yöneticilerle mücadeleye başladı. Bunlar batı taraftarı Demokratik Parti, Tacikistan’a İslami idareyi yeniden getirmek isteyen Rastohen Milli Cephesi ve kurulur kurulmaz yasaklanan İslami Yenilik Partisiydi.
Yapılan protesto gösterileri neticesinde muhalefetin birçok istekleri kabul edildi. Komünist Partisi yasaklandı ve İslami Yenilik Partisi kanuni statüye kavuştu. Seçimler sırasında Nabiyev cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldı. Fakat 24 Kasım 1991’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Nabiyev kazandı. Üç muhalif partinin desteklediği Eski Sinema İşçileri Sendikası başkanı Davlat Hudonazaov seçimlere hile karıştığı iddiasında bulundu. Orta Asya cumhuriyetleri arasında en fakiri olan Tacikistan’da ekonominin kötü durumu huzursuzluklara sebep olmaktadır.
Fiziki Yapı Tacikistan topraklarının büyük bölümü dağlarla kaplıdır. Toprakların yarısından fazlasının yüksekliği 3000 metreden fazladır. Kuzeyde Tanrı Dağlarının batı uzantıları, orta kesimde aynı dağların güney uzantıları, güneydoğuda ise Pamir-Alay dağ silsilesinin buzullarla kaplı dorukları yer alır. Güneydeki dağlar arasında geniş vadiler bulunur. Topraklarının tamamı zelzele kuşağında yer aldığından, ülkede sık sık zelzele olur. Ülkedeki göller Pamir bölgesinde toplanmış olup sayıları çok azdır. Göllerin en büyüğü denizden 3960 m yükseklikte yer alan Karakul Gölüdür. Dağlardan kaynaklanan sular Sır Derya ve Amu Derya nehirlerinin kollarını meydana getirir.
Amu Derya (Ceyhun), cumhuriyetin güney sınırının büyük bölümünü çizer. Diğer önemli akarsu cumhuriyetin orta kesiminden geçen Zerefşan Irmağıdır. İklimi Tacikistan’da sert kara iklimi hüküm sürer. Vadilerde Astropik bir iklim görülür. Yazlar çok sıcak ve kurak geçer. Yağış miktarı genelde düşüktür. Senelik ortalama yağış miktarı 150-250 mm arasında değişir. Dağlık bölgelerde kışlar çok soğuk olup, sıcaklığın zaman zaman -46°C’ye düştüğü görülür. Dağlık bölgeler vadilere nazaran daha az yağış alır. Yağış ortalaması 60-80 mm arasında değişir.
Tabii Kaynaklar Madenler: Yeraltı zenginlikleri bakımından zengin olan Tacikistan’da demir cevheri, kurşun, çinko, antimon, cıva, altın, kalay, tungsten, petrol, doğalgaz ve kömür yatakları vardır. Bitki örtüsü: Yeryüzü şekilleri ve iklim şartları sebebiyle son derece zengin bir bitki örtüsüne ve hayvan varlığına sahiptir. Ülke topraklarında beş binin üzerinde çiçek türü vardır.
Nüfus ve Sosyal Hayat Tacikistan nüfusu 5.358.000 olup, nüfus yoğunluğu 37’dir. Ülkede nüfus artışı çok yüksektir. Tacikistan nüfusunun % 62’sini Tacikler, % 24’ünü Özbekler, % 8’ini Ruslar, % 6’sını diğer milletler meydana getirir. Ülkenin en büyük şehirleri Duşanbe ve Leninabad’dır. Nüfusun büyük kısmı kışlak adı verilen küçük köylerde yaşamaktadır. Kışlakların çoğunda okul, sağlık, alışveriş ve kültür merkezi vardır. Eğitim: Eğitim parasız olup 7-17 yaş arasında mecburidir.
Ülkede mesleki eğitim veren çok sayıda orta öğretim kurumuyla yüksek okul vardır. Tacikistan İlimler Akademisi 1951’de kurulmuş olup, 18 enstitüsü mevcuttur. Ekonomi Tacikistan ekonomisinde tarım birinci planda yer alır. Başlıca tarım ürünü pamuktur. Pamuk ekiminin büyük bir kısmı sulama ile yapılır. Ayrıca üzüm, susam, buğday, arpa, kavun, sebze yetiştirilir. Hayvancılık da ülke ekonomisinde önemli yer tutar. Küçükbaş hayvan besiciliği ve ipekböcekçiliği yaygın olarak yapılır.
Çiçek yetiştiriciliği yaygındır. Madencilik, hidroelektrik enerji üretimi, petrol çıkarma ve pamuk işleme başlıca sanayi kuruluşlarını meydana getirir. Ayrıca gıda işleme makinaları, kimyevi maddeler ve halıcılık, sanayide önemli yer tutar. Örme eşya üretimi, ipekli kumaş, halıcılık gibi hafif sanayi kollarının yanında güç transformatörleri ve kabloları, tarım aletleri üretimi gibi orta ve ağır sanayi kolları da vardır.Tacikistan'da araç kıralama ve rent acar gayey uygundur.
Kısa zamanda Müslümanlığı kabul eden Tacikler, bölgeye hakim olan Türklerin kültür ve dillerinden büyük ölçüde etkilendiler. Tacikler 15. asırdan 18. asrın ortalarına kadar Buhara Hanlığının hakimiyeti altında yaşadılar. Daha sonra Ceyhun Irmağının güneyinde ve güneybatısındaki toprakları ele geçiren Afganlar, Taciklere hakimiyetlerini kabul ettirdiler. Tacik topraklarının büyük bölümü 1860’lı yıllarda Rusların eline geçti. Buhara Hanlığı ise 1868’de Rusya’nın hakimiyetini kabul etti. Rusya’daki 1917 Ekim Devriminden sonraTaciklerin yaşadığı toprakların bir bölümü 1918 Nisan’ında kurulan Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlandı.
Bugünkü Tacikistan topraklarının böyük bölümünü içine alan Buhara Hanlığında 23 Ağustos 1920’de yönetime el koyan devrimciler, Ekim ayında Buhara Sovyet Halk Cumhuriyetini kurdular. Devrimciler 1921 başlarında Duşanbe ve Kulyab’ı ele geçirdiler. Yeni yönetime karşı ayaklanan halk, kanlı bir şekilde bastırıldıysa da ayaklanmacılar İbrahim Bek idaresinde mücadelelerine 1931’e kadar Doğu Buhara’da devam ettiler. Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti ile 1924’te Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlı Tacik toprakları birleştirilerek Tacikistan Özerk Cumhuriyeti kuruldu. İdari olarak Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine bağlıydı.
1929’da Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 cumhuriyetten biri haline getirildi. Sovyetler Birliğinde 1989’da başlayan reformlar Tacikistan’da da köklü değişikliklere sebep oldu. İlk çok partili seçimler yapıldı. Ülke yeni bir siyasi ve ekonomik döneme girdi. Tacikistan 1991’de bağımsızlığını ilan etti ve aynı sene Bağımsız Devletler Topluluğuna katıldı. Tacikistan bağımsızlığını ilan eder etmez, ülkedeki belli başlı üç muhalif grup başta bulunan yöneticilerle mücadeleye başladı. Bunlar batı taraftarı Demokratik Parti, Tacikistan’a İslami idareyi yeniden getirmek isteyen Rastohen Milli Cephesi ve kurulur kurulmaz yasaklanan İslami Yenilik Partisiydi.
Yapılan protesto gösterileri neticesinde muhalefetin birçok istekleri kabul edildi. Komünist Partisi yasaklandı ve İslami Yenilik Partisi kanuni statüye kavuştu. Seçimler sırasında Nabiyev cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldı. Fakat 24 Kasım 1991’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Nabiyev kazandı. Üç muhalif partinin desteklediği Eski Sinema İşçileri Sendikası başkanı Davlat Hudonazaov seçimlere hile karıştığı iddiasında bulundu. Orta Asya cumhuriyetleri arasında en fakiri olan Tacikistan’da ekonominin kötü durumu huzursuzluklara sebep olmaktadır.
Fiziki Yapı Tacikistan topraklarının büyük bölümü dağlarla kaplıdır. Toprakların yarısından fazlasının yüksekliği 3000 metreden fazladır. Kuzeyde Tanrı Dağlarının batı uzantıları, orta kesimde aynı dağların güney uzantıları, güneydoğuda ise Pamir-Alay dağ silsilesinin buzullarla kaplı dorukları yer alır. Güneydeki dağlar arasında geniş vadiler bulunur. Topraklarının tamamı zelzele kuşağında yer aldığından, ülkede sık sık zelzele olur. Ülkedeki göller Pamir bölgesinde toplanmış olup sayıları çok azdır. Göllerin en büyüğü denizden 3960 m yükseklikte yer alan Karakul Gölüdür. Dağlardan kaynaklanan sular Sır Derya ve Amu Derya nehirlerinin kollarını meydana getirir.
Amu Derya (Ceyhun), cumhuriyetin güney sınırının büyük bölümünü çizer. Diğer önemli akarsu cumhuriyetin orta kesiminden geçen Zerefşan Irmağıdır. İklimi Tacikistan’da sert kara iklimi hüküm sürer. Vadilerde Astropik bir iklim görülür. Yazlar çok sıcak ve kurak geçer. Yağış miktarı genelde düşüktür. Senelik ortalama yağış miktarı 150-250 mm arasında değişir. Dağlık bölgelerde kışlar çok soğuk olup, sıcaklığın zaman zaman -46°C’ye düştüğü görülür. Dağlık bölgeler vadilere nazaran daha az yağış alır. Yağış ortalaması 60-80 mm arasında değişir.
Tabii Kaynaklar Madenler: Yeraltı zenginlikleri bakımından zengin olan Tacikistan’da demir cevheri, kurşun, çinko, antimon, cıva, altın, kalay, tungsten, petrol, doğalgaz ve kömür yatakları vardır. Bitki örtüsü: Yeryüzü şekilleri ve iklim şartları sebebiyle son derece zengin bir bitki örtüsüne ve hayvan varlığına sahiptir. Ülke topraklarında beş binin üzerinde çiçek türü vardır.
Nüfus ve Sosyal Hayat Tacikistan nüfusu 5.358.000 olup, nüfus yoğunluğu 37’dir. Ülkede nüfus artışı çok yüksektir. Tacikistan nüfusunun % 62’sini Tacikler, % 24’ünü Özbekler, % 8’ini Ruslar, % 6’sını diğer milletler meydana getirir. Ülkenin en büyük şehirleri Duşanbe ve Leninabad’dır. Nüfusun büyük kısmı kışlak adı verilen küçük köylerde yaşamaktadır. Kışlakların çoğunda okul, sağlık, alışveriş ve kültür merkezi vardır. Eğitim: Eğitim parasız olup 7-17 yaş arasında mecburidir.
Ülkede mesleki eğitim veren çok sayıda orta öğretim kurumuyla yüksek okul vardır. Tacikistan İlimler Akademisi 1951’de kurulmuş olup, 18 enstitüsü mevcuttur. Ekonomi Tacikistan ekonomisinde tarım birinci planda yer alır. Başlıca tarım ürünü pamuktur. Pamuk ekiminin büyük bir kısmı sulama ile yapılır. Ayrıca üzüm, susam, buğday, arpa, kavun, sebze yetiştirilir. Hayvancılık da ülke ekonomisinde önemli yer tutar. Küçükbaş hayvan besiciliği ve ipekböcekçiliği yaygın olarak yapılır.
Çiçek yetiştiriciliği yaygındır. Madencilik, hidroelektrik enerji üretimi, petrol çıkarma ve pamuk işleme başlıca sanayi kuruluşlarını meydana getirir. Ayrıca gıda işleme makinaları, kimyevi maddeler ve halıcılık, sanayide önemli yer tutar. Örme eşya üretimi, ipekli kumaş, halıcılık gibi hafif sanayi kollarının yanında güç transformatörleri ve kabloları, tarım aletleri üretimi gibi orta ve ağır sanayi kolları da vardır.Tacikistan'da araç kıralama ve rent acar gayey uygundur.
Uganda tatili turistik mekanları otelleri ve leziz yemekleri
Uganda Doğu Afrika’da yer alan bir devlet. Kuzeyde Sudan, batıda Zaire, güneyde Rwanda ve Tanzanya, doğuda Kenya ile komşu olan Uganda, 4° 13’ kuzey ve 1° 23’ güney enlemleriyle 29° 35’ ve 35° 02’ doğu boylamları arasında bulunur. Tarihi Bugünkü Ugandalılar, iki grup halinde ülkeye göç edenlerin soyundan gelmektedirler: İlk grup olarak, 15. asır civarında güneye doğru gelenler ülkenin bugünkü Bantu halklarını meydana getirdiler; daha sonra Nil yöresinden ve Sudan’dan gelen ikinci grup kuzeydeki ve doğudaki kabileleri kurdular.
Uganda’da Bunyoro, Ankole, Buganda ve Toro gibi kralıklar kuruldu. On altıncı ve 17. yüzyıllarda en kuvvetli devlet Bunyoro Krallığı idi. On sekizinci asırda Buganda bölgede hakim olmak için Bunyoro’ya karşı giriştiği mücadelede üstünlüğü ele geçirdi. 1840 yıllarında Arap tüccarlar ülkeye gelerek, bir kısım Ugandalıların Müslüman olmalarına sebep oldular. 1884-85 BerlinKonferansında Avrupa’nın sömürgeci devletleri Afrika’yı paylaşma planı üzerinde anlaştılar. 1880 sonlarında İngiltere veAlmanya aralarında anlaşma yaparak Doğu Afrika’yı paylaştılar.
Kenya ve Uganda İngiltere’ye, Tanganika Almanya’ya kaldı. 1894’ten itibaren Uganda İngiltere’nin himayesi altına girdi. Uganda 9 Ekim 1962’de bağımsız oldu. Devlet Başkanlığına otuz altıncı Uganda Kralı İkinci Mutesa geçti. Bilahare darbeyle başkan olan Dr. Milton Obote zamanında çok az bir Yahûdi azınlığı, 90.000 İngiliz ve İngilizlerin Hindistan’dan getirdiği 50.000 Hindu, Uganda’nın bütün askeri, kültürel ve ekonomik imkanlarını ele geçirdiler. 1971’de Uganda Ordusu Dr. Milton Obote’yi devirerek, orduda çok sevilen İdi Amin’i devlet başkanlığına getirdiler. İdi Amin Yahûdileri, İngiliz ve Hinduları ülkeden çıkardı (Bkz. İdi Amin). Bunun zamanında Müslümanlığa geçenler hızla çoğaldı. Bu durum bazı güçleri aşırı derecede tedirgin etti. İdi Amin’i öldürmek için 26 suikast düzenlendi.
Bunlar neticesiz kalınca Hıristiyan Tanzanyalılar Uganda’yı işgal etti. Sürgünden dönerek siyasi oyunlarla 1980 Aralık ayında Cumhurbaşkanı olan Hıristiyan Dr. Milton Obote 100.000’e yakın Müslümanı çocuk, ihtiyar, kadın demeden katletti. 1985’te bir darbeyle yönetimi ele geçiren Basilio Olara Okello, kısa bir süre sonra Yoweri Museveni idaresi altındaki Ulusal Direniş Hareketi tarafından devrildi. Cumhurbaşkanlığı görevini alan museveni, darbeden sonraki üç yıl içinde Muhalif gerilla gruplarını etkisiz hale getirerek, iktidarını sağlamlaştırdı. 1980’den sonra ilk genel seçimler 1989’da yapıldı ve seçimleri Ulusal Direniş Konseyi kazandı. Ülke sosyal ve ekonomik kargaşa içindedir (1994-Şubat).
Fiziki Yapı Uganda’nın büyük bir bölümü yayla halindedir. Kuzeyde ve kuzey-batıda arazinin deniz seviyesinden yüksekliği 600 ila 900 metredir. Victoria Gölü bölgesindeyse 1000 ila 1500 metre arasında değişir. Yayla üzerinde birçok dağlar yükselmekte olup, bunlar ülkenin doğu ve batı sınırlarına hakimdirler. Yüksekliği 4800 metreyi aşan Ruwenzori Dağları Zaire sınırı tarafından ikiye bölünür. 4321 metre yüksekliğindeki VolkanikElgon Dağı, Kenya sınırı boyunca uzanır. 4504 metre yüksekliğindeki volkanik Virunga Sıradağı, Zaire ve Rwanda ile paylaşılır. Uganda yüzölçümünün yaklaşık olarak % 16’sı (42.439 km2) su ile kaplıdır.
Ülkenin başlıca gölleri, Victoria, Albert, Edward, Kyoga ve George gölleridir. Victoria Gölü, Nil Nehrinin ana kaynağını teşkil eder. İklim Uganda ekvator üzerinde olmasına rağmen, ülkenin yüksek rakımı sebebiyle iklim ılımandır. Ülkenin hiçbir yerinde aşırı sıcaklık görülmez. Güneyde yıllık sıcaklık ortalamaları 13°C ile 23°C arasında, kuzeyde ise 18°C ile 30°C arasında değişir. Uganda’nın büyük bölümü yılda en az 1000 mm’lik yağış alır. Uganda’da erozyon, kuraklıktan daha önemli bir mesele durumundadır. Tabii Kaynaklar Uganda’da çok değişik tipte bitkilere rastlanır. En yaygın bitki türü ülkenin bütün kuzeyini kaplayan seyrek ağaçlı savanadır.
Diğer farklı bitki türleri Victoria Gölü ve Albert Gölünün doğusu civarındaki eski ormanlardan kalan ağaçlar, doğudaki Karamoja bölgesindeki kurak bozkırlar, güney ve güneybatıdaki açık otluk savanalar, dağlık bölgelerin ormanları ve bunların yüksek kısımlarındaki kırlardır. Uganda’da çok değişik cinste vahşi hayvanlara rastlamak mümkündür. Şempanze, goril, fil, ceylan, aslan, su aygırı, yaban sığırı ve zebra ülkenin belli başlı vahşi hayvanlarıdır. Ülkenin önemli yeraltı zenginlikleri bakır ve kobalttır. Nüfus ve Sosyal Hayat Uganda nüfûsu 17.200.000 olup, bunun ancak çok küçük bir yüzdesi (% 8,1) şehirlerde yaşar.
Nüfûsun büyük bölümüVictoria Gölü civarında, doğuda Algon Dağı ve Rwanda sınırı yakınında toplanmıştır. Kilometrekareye düşen kişi sayısı 59’dur. Ülkenin tek büyük şehri 773.500 nüfuslu başşehir Kampala’dır. Uganda halkının % 98’i Afrika asıllıdır. Az sayıda Güney Asyalı, Arap ve Avrupalı vardır. Afrikalılar kullandıkları dillere göre 4 ana etnik gruba ayrılırlar: Bantu dilleri, Nil yöresi dilleri, Nil-Hami dilleri ve Sudan dilleri. Bantu, nüfûsun % 65’ini teşkil etmekte olup, Uganda’nın güneybatı yarısının tamamını işgal eder.
Belli başlı Bantu grupları Ganda, Nicole, Toro, Nyoro, Soga, Gisu ve Kiga’dır. Nil yöresi halkları Uganda’nın kuzey iç kesiminde bulunur. Lango, Acholi ve Alur grupları bunların başlıcalarını teşkil ederler. Nil-Hami halkları kuzeydoğu Uganda’da mevcut olup, bunlardan Iteso ve Karamojong büyük ana grupları meydana getirirler. Sudanlı gruplar Uganda’nın kuzeybatı köşesinde yaşarlar. Bu grupların en büyüğü Lugbara’dır. Uganda’da çok sayıda değişik kabile dilleri konuşulur. Mükemmel olmamakla birlikte aynı dil ailesindeki kabileler birbirleriyle anlaşabilmektedirler.
Dört ana grup arasındaki anlaşma umumiyetle resmi dil olan İngilizce vasıtasıyla sağlanmaktadır. Uganda halkının % 62’si Hıristiyan, % 6’sı Müslüman kalanı putperesttir. İlkokul çağındaki çocukların yaklaşık olarak yarısı okula devam etmekte olup, halkın % 25’i okuma-yazma bilmektedir. Ülkede bir üniversite, yüksek öğretmen okulları, bir teknik yüksek okul ve yüksek ticaret okulu mevcuttur. Siyasi Hayat Uganda, Cumhûriyetle idare edilen bir ülke olup, 10 eyalet ve 34 kazaya ayrılmıştır.
Yapılan askeri darbeler yüzünden 1967 tarihli Anayasa askıya alınmıştır. Ülke Birleşmiş Milletlere,Afrika Birliği Teşkilatına ve İngiliz Milletler Topluluğuna üyedir. Ekonomi Uganda ekonomisi tarıma dayanır. Yetiştirilen belli başlı yiyecek bitkileri muz, manyok, süpürgedarısı, mısır, yerfıstığı, susam ve fasulyedir. Ana ticaret bitkileri ülke ihracatının % 80’ini teşkil eden kahve ve pamuktur. Ayrıca çay ve tütün de ihracat maksadıyla yetiştirilir. Uganda’da hayvancılık gelişmekte olup, ülkenin kuzeydoğusunda ve güneybatısında sığır, keçi ve koyun yetiştirilmektedir.
Ülkenin büyük göllerinde ve baraj göllerinde balıkçılık ileri durumdadır. Gıda, çimento, yapı malzemeleri ve tekstil ülkenin gelişmiş sanayileridir. Turizm giderek gelişme kaydetmektedir. Uganda karayollarının uzunluğu yaklaşık 28.332 km olup, bunun 2240 km’si asfalttır. Kampala ile Kenya’nın Mombasa şehri arasında işleyen demiryolu batıda Kasese’ye ve Kenya sınırındaki Tororo’dan Albert Nil’i yakınındaki Pakwach’a uzatılmıştır. Kompala’nın yakınlarında Entebbe’de milletlerarası havaalanı vardır.araç kiralama ve rent acar uganda da gayet uygun...
Ukrayna tatili turistik mekanları otelleri ve leziz yemekleri
Ukrayna Avrupa’da yer alan bir devlet. Kuzeyinde Beyaz Rusya, doğusunda Rusya Federasyonu, güneyinde Azak Denizi, Karadeniz, Moldavya ve Romanya, batısında Macaristan, Çek Cumhûriyeti ve Polonya yer alır.Aşk ve tatil merkezleri arasında ön sırada yer alır,araç kıralama ve rent acar hizkmetleri ülkede gayet uygundur.Ukrayna otelleri ve pansiyonları ile adeta göz kamaştırır. Tarihi Bölgede tarih boyunca çeşitli devletler kuruldu.
Dokuzuncu asırda kurulan ve ilk Rus devleti olan Kiev Prensliği, 13. asırda Moğol saldırılarına maruz kalarak yıkıldı. Batı Ukrayna’da Galiçya ve Volinya Prensliği 11. asırdan 14. asra kadar hakimiyetlerini devam ettirdi. Ülke topraklarının büyük bölümü 14. asırda Litvanya’nın hakimiyeti altına girdi. Polonya ve Litvanya’yı tek bir federe devlet haline getiren Lublin birliğinin 1569’da sağlanmasından sonra Ukrayna toprakları fiilen Polonya’nın hakimiyetine girdi. Zaporojye Kazaklarının lideri Bogdan Hmelnitski Polonya yönetimine karşı ayaklandı ve 1651’de Rus Çarından yardım istedi.
Bu durum Rus Çarlığı ile Polonya arasında savaşa sebep oldu. Savaşın ardından Dinyeper Nehrinin doğusunda kalan topraklarla Kiev Rusların hakimiyetine girdi. Kırım’ın 1783’te Rus hakimiyetine girmesi üzerine Karadeniz kıyısında yeni yerleşim merkezleri kurulmaya başladı. On sekizinci asırda Polonya topraklarının paylaşılması üzerine Dinyeper’in batısındaki Ukrayna toprakları Rus hakimiyetine, Galiçya ise Avusturya hakimiyetine bırakıldı.
On dokuzuncu asırda Ukrayna’da milliyetçi hareketler yaygınlaşınca, Rus çarı bu hareketleri bastırmak için şiddetli tedbirlere başvurdu. Ukraynacayı kullanmayı sınırladı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu hakimiyeti altında yaşıyan Ukraynalılar ise daha rahattılar. Birinci Cihan Harbinin başladığı sırada Galiçya’da yaşıyan Ukraynalılar kendi kültür, siyasi ve dini kurumlarını geliştirmişlerdi. Rusya’da 1917 devriminden sonra Harkov’da Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti kuruldu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun yıkılması üzerine Ukraynalılar 1918’de Galiçya’nın yönetim merkezi Lemberg’i ele geçirerek Batı Ukrayna Milli Cumhûriyetini kurdular.
Bu devlet 1919’da Ukrayna Milli Cumhûriyetiyle birleştiyse de 1919 Haziranında Ukrayna askeri Galiçya’dan çıkarıldı. Bukovina Romanya’nın, Macaristan toprakları içinde kalan eski Ukrayna şehirleriyse yeni kurulan Çekoslovakya’nın hakimiyetine girdi. Çeşitli devletler 1917-21 arasında Ukrayna’nın hakimiyetini ele geçirmek için çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Ukrayna 1924’te Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 cumhûriyetten biri oldu. İkinci Dünya Harbine kadar Ukrayna hızla sanayileşti ve tarımda kollektifleştirme politikası uygulandı.
Bu harekete köylü büyük tepki gösterdi. Stalin döneminde bölgede baskılar arttırıldı ve Ukraynacanın kullanımı yasaklandı. Sadece Çekoslovakya’da yaşayan Ukraynalılar geniş siyasi ve kültürel haklara sahiptiler. Alman-Sovyet saldırmazlık Paktının 1939’da imzalanmasıyla Polonya’nın hakimiyeti altında bulunan Doğu Galiçya ve Batı Volniya toprakları Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhûriyetine bırakıldı. 1941 Haziranında Rusya’ya saldıran Almanlar kısa sürede Ukrayna’yı işgal ettiler.
Başlangıçta Ukraynalılardan destek gören Almanlar, daha sonraları gerilla direnişiyle karşılaştılar. Almanların savaş sonunda mağlup olmaları üzerine bütün Ukrayna toprakları Rusya’nın hakimiyeti altına girdi. 1989’da Rusya’da başlayan reformlar Ukrayna’da da köklü değişikliklere sebep oldu. İlk çok partili seçimler yapıldı. Ülke yeni bir siyasi ve ekonomik döneme girdi. Ukrayna 1991’de bağımsızlığını ilan etti ve aynı sene Bağımsız Devletler Topluluğunun kurucuları arasında yer aldı.
Fiziki Yapı Ülke toprakları, Doğu Avrupa Ovasının büyük bölümünü kaplar. Kuzeydoğusunda Orta Rusya Platosunun bir uzantısı yer alır. Karadeniz kıyıları boyunca uzanan Karadeniz düzlüğü, Kırım Yarımadasında Kuzey Kırım Düzlüğünü meydana getirir. Batıda yer alan Karpat Dağlarının uzunluğu 240 km’yi geçer. Karadeniz ile Azak Denizi arasında kalan Kırım Dağları birbirine paralel üç alçak sıradan meydana gelir. Bu sıralar arasında vadiler yer alır. Başlıca akarsuları Dinyester ve Dinyeper nehirleri olup, Azak-Karadeniz Havzasına doğru akar. Pripet Bataklıklarının bir bölümü ve bir içdeniz olan Azak Denizi ülke sınırları içinde kalır.
İklimi Ukrayna ılıman bir iklim kuşağında yer alır. Tabii Kaynaklar Madenler: Ukrayna; manganez cevheri bakımından dünyanın en zengin bölgelerindendir. Ayrıca önemli miktarda demir cevheri vardır. Nüfus ve Sosyal Hayat Ukrayna’nın nüfûsu 51.944.000 olup, nüfus yoğunluğu 86’dır. Nüfûsun % 72,7’si Ukraynalı, % 22’si Rus, % 5,3’ü diğer milletlerden meydana gelmektedir. Halkın % 67’si şehirlerde, % 33’ü köylerde yaşamaktadır. Başlıca şehirleri Sivastopol, Odessa, Harkov, Denetsk, Krivay Rog, Zaporojye’dir. Ukrayna’da 7-17 yaşları arasında eğitim mecbûri ve parasızdır.
Eğitim Ukraynaca yapılmaktadır. Ayrıca Rusça, Moldavya dili, Lehçe, Bulgarca, Macarca, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve İngilizcenin kullanıldığı okullar da vardır. Ülkede 140’tan fazla yüksek öğretim kurumu ile Ukrayna Cumhûriyeti Bilimler Akademisine bağlı çok sayıda ilmi çalışmalar yapan kurum vardır. Ukrayna’da okuma yazma bilmeyen hiç yok gibidir. Ekonomi Ekonomi tarım ve sanayiye dayalıdır. Tarımda makina yaygın şekilde kullanılır. Ülke çapında yaklaşık sekiz bin kollektif çiftlik (Kolhoz) ile 1700 civarında devlet çiftliği (Sovhoz) vardır. Bu çiftliklerde et ve süt için büyükbaş hayvan beslenir. Ayrıca tahıl, sebze, patates ve şekerpancarı yetiştirilir.
Ukrayna’da çelik sanayii gelişmiştir. Ülkede ayrıca metalurji araçları, dizel lokomotifler, televizyon ve traktör üreten fabrikalar vardır. Sun’i gübre, sülfirik asit ve şeker fabrikaları ekonomide önemli yer tutar. Sanayi tesislerinde kullanılan enerjinin hemen tamamı fosil yakıtlarından elde edilir. Siyasi Hayat Ukrayna’da en yüksek yasama organı Yüksek Meclistir. Meclis üyeleri beş yılda bir yapılan seçimlerle belirlenir. Yüksek Meclis Devlet Başkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerini atar.
Dokuzuncu asırda kurulan ve ilk Rus devleti olan Kiev Prensliği, 13. asırda Moğol saldırılarına maruz kalarak yıkıldı. Batı Ukrayna’da Galiçya ve Volinya Prensliği 11. asırdan 14. asra kadar hakimiyetlerini devam ettirdi. Ülke topraklarının büyük bölümü 14. asırda Litvanya’nın hakimiyeti altına girdi. Polonya ve Litvanya’yı tek bir federe devlet haline getiren Lublin birliğinin 1569’da sağlanmasından sonra Ukrayna toprakları fiilen Polonya’nın hakimiyetine girdi. Zaporojye Kazaklarının lideri Bogdan Hmelnitski Polonya yönetimine karşı ayaklandı ve 1651’de Rus Çarından yardım istedi.
Bu durum Rus Çarlığı ile Polonya arasında savaşa sebep oldu. Savaşın ardından Dinyeper Nehrinin doğusunda kalan topraklarla Kiev Rusların hakimiyetine girdi. Kırım’ın 1783’te Rus hakimiyetine girmesi üzerine Karadeniz kıyısında yeni yerleşim merkezleri kurulmaya başladı. On sekizinci asırda Polonya topraklarının paylaşılması üzerine Dinyeper’in batısındaki Ukrayna toprakları Rus hakimiyetine, Galiçya ise Avusturya hakimiyetine bırakıldı.
On dokuzuncu asırda Ukrayna’da milliyetçi hareketler yaygınlaşınca, Rus çarı bu hareketleri bastırmak için şiddetli tedbirlere başvurdu. Ukraynacayı kullanmayı sınırladı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu hakimiyeti altında yaşıyan Ukraynalılar ise daha rahattılar. Birinci Cihan Harbinin başladığı sırada Galiçya’da yaşıyan Ukraynalılar kendi kültür, siyasi ve dini kurumlarını geliştirmişlerdi. Rusya’da 1917 devriminden sonra Harkov’da Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhûriyeti kuruldu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun yıkılması üzerine Ukraynalılar 1918’de Galiçya’nın yönetim merkezi Lemberg’i ele geçirerek Batı Ukrayna Milli Cumhûriyetini kurdular.
Bu devlet 1919’da Ukrayna Milli Cumhûriyetiyle birleştiyse de 1919 Haziranında Ukrayna askeri Galiçya’dan çıkarıldı. Bukovina Romanya’nın, Macaristan toprakları içinde kalan eski Ukrayna şehirleriyse yeni kurulan Çekoslovakya’nın hakimiyetine girdi. Çeşitli devletler 1917-21 arasında Ukrayna’nın hakimiyetini ele geçirmek için çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Ukrayna 1924’te Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 cumhûriyetten biri oldu. İkinci Dünya Harbine kadar Ukrayna hızla sanayileşti ve tarımda kollektifleştirme politikası uygulandı.
Bu harekete köylü büyük tepki gösterdi. Stalin döneminde bölgede baskılar arttırıldı ve Ukraynacanın kullanımı yasaklandı. Sadece Çekoslovakya’da yaşayan Ukraynalılar geniş siyasi ve kültürel haklara sahiptiler. Alman-Sovyet saldırmazlık Paktının 1939’da imzalanmasıyla Polonya’nın hakimiyeti altında bulunan Doğu Galiçya ve Batı Volniya toprakları Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhûriyetine bırakıldı. 1941 Haziranında Rusya’ya saldıran Almanlar kısa sürede Ukrayna’yı işgal ettiler.
Başlangıçta Ukraynalılardan destek gören Almanlar, daha sonraları gerilla direnişiyle karşılaştılar. Almanların savaş sonunda mağlup olmaları üzerine bütün Ukrayna toprakları Rusya’nın hakimiyeti altına girdi. 1989’da Rusya’da başlayan reformlar Ukrayna’da da köklü değişikliklere sebep oldu. İlk çok partili seçimler yapıldı. Ülke yeni bir siyasi ve ekonomik döneme girdi. Ukrayna 1991’de bağımsızlığını ilan etti ve aynı sene Bağımsız Devletler Topluluğunun kurucuları arasında yer aldı.
Fiziki Yapı Ülke toprakları, Doğu Avrupa Ovasının büyük bölümünü kaplar. Kuzeydoğusunda Orta Rusya Platosunun bir uzantısı yer alır. Karadeniz kıyıları boyunca uzanan Karadeniz düzlüğü, Kırım Yarımadasında Kuzey Kırım Düzlüğünü meydana getirir. Batıda yer alan Karpat Dağlarının uzunluğu 240 km’yi geçer. Karadeniz ile Azak Denizi arasında kalan Kırım Dağları birbirine paralel üç alçak sıradan meydana gelir. Bu sıralar arasında vadiler yer alır. Başlıca akarsuları Dinyester ve Dinyeper nehirleri olup, Azak-Karadeniz Havzasına doğru akar. Pripet Bataklıklarının bir bölümü ve bir içdeniz olan Azak Denizi ülke sınırları içinde kalır.
İklimi Ukrayna ılıman bir iklim kuşağında yer alır. Tabii Kaynaklar Madenler: Ukrayna; manganez cevheri bakımından dünyanın en zengin bölgelerindendir. Ayrıca önemli miktarda demir cevheri vardır. Nüfus ve Sosyal Hayat Ukrayna’nın nüfûsu 51.944.000 olup, nüfus yoğunluğu 86’dır. Nüfûsun % 72,7’si Ukraynalı, % 22’si Rus, % 5,3’ü diğer milletlerden meydana gelmektedir. Halkın % 67’si şehirlerde, % 33’ü köylerde yaşamaktadır. Başlıca şehirleri Sivastopol, Odessa, Harkov, Denetsk, Krivay Rog, Zaporojye’dir. Ukrayna’da 7-17 yaşları arasında eğitim mecbûri ve parasızdır.
Eğitim Ukraynaca yapılmaktadır. Ayrıca Rusça, Moldavya dili, Lehçe, Bulgarca, Macarca, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve İngilizcenin kullanıldığı okullar da vardır. Ülkede 140’tan fazla yüksek öğretim kurumu ile Ukrayna Cumhûriyeti Bilimler Akademisine bağlı çok sayıda ilmi çalışmalar yapan kurum vardır. Ukrayna’da okuma yazma bilmeyen hiç yok gibidir. Ekonomi Ekonomi tarım ve sanayiye dayalıdır. Tarımda makina yaygın şekilde kullanılır. Ülke çapında yaklaşık sekiz bin kollektif çiftlik (Kolhoz) ile 1700 civarında devlet çiftliği (Sovhoz) vardır. Bu çiftliklerde et ve süt için büyükbaş hayvan beslenir. Ayrıca tahıl, sebze, patates ve şekerpancarı yetiştirilir.
Ukrayna’da çelik sanayii gelişmiştir. Ülkede ayrıca metalurji araçları, dizel lokomotifler, televizyon ve traktör üreten fabrikalar vardır. Sun’i gübre, sülfirik asit ve şeker fabrikaları ekonomide önemli yer tutar. Sanayi tesislerinde kullanılan enerjinin hemen tamamı fosil yakıtlarından elde edilir. Siyasi Hayat Ukrayna’da en yüksek yasama organı Yüksek Meclistir. Meclis üyeleri beş yılda bir yapılan seçimlerle belirlenir. Yüksek Meclis Devlet Başkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerini atar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)